5 Nisan 2012 Perşembe

MARMARİS ANTALYA ARASI KİLOMETRE HESABI YAPMAKTANSA..


Uzun zamandır yapmak istediğim geziyi ve yine uzun zamandır yapmak istediğimiz şekilde gerçekleştirmenin heyecanıyla bu notları tekrardan yazıyorum. Marmaris’ten Antalya’ya uzanan bu yolculuğumuzda bizi gerekli eşyaları almak için Sirkeci’ye gittik. Bir çadır, sırt çantası, mat, uyku tulumu aldık. Ana malzemelere tedarik ettikten sonra ben rotanın detaylarını hazırlarken Sinan da bize daha ne tür malzemeler, eşyalar gerekli olur onları araştırıyordu. Her şeyi tamamladıktan sonra otobüs biletimizi Marmaris’e alıp 29 Haziran günü Ataşehir’den yola çıkıyoruz.

30 Haziran
Yaklaşık 12 saat süren yolculuktan sonra Marmaris'e varıyoruz. Daha önce ikimizde bu ilçeye gelmediğimizden ve ilk durağımız olduğundan ötürü tedirginlik içindeyiz. Otogar indiğimizde şaşkın tavuk gibi ne yapacağımızı bilemiyorduk. İlk gün otelde kalma kararı alarak yol yorgunluğunu atabilmek, ilçeyi daha iyi tanıyabilmek için böyle bir karar aldık. Fakat hangi otelde kalacağımızı bilmiyorduk. Hatta oteller bölgesinin nerde olduğunu daha bilmiyorduk. Biraz sonra firmanın servis aracına binip merkeze gittik. Şoförden yardım istedik. Sağ olsun o da bizi eşinin temizlik görevlisi olarak çalıştığı otelin önüne kadar bıraktı. Geceliği 40 liradan anlaştık ve odaya çıktık. Marmaris’te olan her otel gibi bizimki de aşağısı İngiliz zevklerine uygun olarak tasarlanmış restaurantı ile yemek servisi veren bir otel. Temizlikçi abla bizlere aydın gençler diyordu. Gezimizin birçok yerinde aydın, bilgili, parlak gençler şeklinde övgü, sıfatlarla karışılacaktık. Odada biraz dinlendikten sonra ilçeyi gezmeye başlıyoruz. Kısa sürede ilçenin sokaklarını sırasını öğreniyoruz. Öğle sıcağında Sahil şeridinde yürüdükten sonra denize girecek uygun bir yer arıyoruz. Kilometrelerce uzunluğundaki sahilde halk plajına ayrılan kısım devede kulak kalıyor. Tüm sahil neredeyse işletmeler tarafından parsellenmiş. Neyse ki soğuk çaya 4,5 TL verip güzel bir şezlonga oturuyoruz ve uyuyakalıyoruz. Akşam otele geçip dinlendikten sonra tekne turu almak için firma arıyoruz. Bir adamla yaklaşık 1 saate yakın muhabbet ediyoruz. Kendisinin özel ve marmaristeki turizm esnafının ikiyüzlülüğünde konuşuyoruz. Yarın ki tekne turu için anlaşıyoruz. 25 TL ve her şey dâhil kapsamında. Marmaris'in gerçekten upuzun bir sahil şeridi var. Sol tarafımızda deniz kalacak şekilde bir uçtan bir uca kadar yürüyoruz. Barlar sokağı gerçekten kaliteli görülüyor.

1 Temmuz
Bugün tekne turu için erken kalkıyoruz. Kahvaltımız yaptıktan sonra ofise gidip bizi servise alıyorlar ve limana götürüyorlar. Saat 17.00 ‘ye kadar tekne ile geziyoruz. Marmaris’i ister istemez Bodrum ile kıyaslıyorum. Gerçekten daha fazla yeşil ve ormanlık. Ege görüntüsünden çok burayı Fethiye ve Antalya'ya benzetiyorum. Turunç adlı ilçede 1 saatlik molamızda geziyoruz, denize giriyoruz. Burası da ufak bir koy ama fazlaca yeşil ve dereler var. Kadırga koyu, cennet adası, akvaryum koyu diğer gezdiğimiz yerlerden bazıları.
Yarın yolculuk kuzeye, Gökova’ya.

2 Temmuz
Bugün 3.günümüz ve ilk kez çadırda kalacağımız için biraz heyecanlıyız. Marmaris otogara gitmek sıkıntı olabiliyor. Büyük çantalarınızdan ötürü bazı dolmuş şöforloru bizi almıyorlar. Neyse varıyoruz otogara ve Gökova'ya giden aracı aramaya başlıyoruz. İyi ki birine soruyorum çünkü ıslık çalıyor ve zor yetişiyoruz araca. En arkaya oturup yolu ve Marmaris'i son kez izliyoruz. Yokuş yukarı çıkıyoruz sonra tekrardan aşağıya iniyoruz. Gökova bir körfez şeklinde coğrafi yapıya sahip Araçtan tam inerken şoförün uyarısı ile ücretlerimiz ödüyoruz. 5 TL. Kamp alanı bize ne kadar uzak bilmiyoruz ama çantalarımızla yokuş aşağı yürüyoruz. Bakkala, jandarmaya Gökova milli park yerini soruyoruz. Sonra orta yaşlı bir teyzeye denk geliyoruz ve bizi içeri kadar götürüp indirim bile yapılmasını istiyor yetkili kişiden. Kamp alanı epey büyük ve Türkiye’nin sayılı doğal parklarından. Her ağaç altında bir çadır, karavan görülüyor. Herkesimden insana rastlamak mümkün burada. Çadır kuracağımız yeri seçiyoruz. Işığa ve yürüme yoluna yakın olmasını istiyoruz ki geceleyin kamp alanında ışık yetersiz kalırsa çadırımız bulmak zor olabilir. Çadırı kuramıyoruz evet daha önce hiç provasını yapmamıştık. Bakkala gidip nerden yardım alabileceğimi soruyorum. Bir kişiye yönlendiriyor beni. Kendisi orada ayak işlerini yapan yetkili sanırsam. Çadırının önüne gidip bekliyorum. Öğlen yemeğinde olduğunu öğreniyorum. Neyse ki geliyor sağ olsun kuruyor çadırı ve nasihatler de veriyor. Aldığımız ilk ders çadır malzemesine sert davranabiliriz. Çubuklar korktuğumuz kadar hassas değilmişler. Çadırda nasıl yatabiliriz, düzen çalışmaları yaptıktan sonra Gökova’yı gezmeye başlıyoruz. Kamp yeri bu küçük ilçenin merkezine yakın. Merkez derken insanların sahile girdiği plaj, kafeler ve marketleri kastediyorum. Gökova da hava çok temiz ama deniz dalgalı. Fazla rüzgâr alan bir bölge ki koyun biraz ilerisine baktığımıza kite surf yapan insanlar görüyoruz. Gökova Akyaka ayrıca yavaş şehir sıfatı kazanmış ilçelerden. Burada denize girmiyorum. Hem dalgalı oluşu hem de akşam duş alamayacak oluşum beni bu güzellikten mahrum bırakıyor. Burası bize Marmaris'den sonra daha sıcak daha yerli geliyor ufak çocuklar var onlarla muhabbet ediyoruz. Kayalıkların üstünden korkusuzca atlıyorlar. Akşama doğru hava bulutlanıyor. Yeşil dağların üstündeki beyaz bulutların görüntüsü ve denizin sesi hoş bir etki yaratıyor zihinlerimizde. Hafta sonuna denk gelmesi itibariyle Muğla'dan ve yakın yerlerden gelen aileleri ve burada yazlığı olan aileler çay bahçelerini dolduruyorlar. Yürüme yeri ve sahili şeridi çok ufak. Tekrar kamp alanına çıkıyoruz. Kamp alanın girişinde basket sahası ve hemen yakınında izci kampı var. Ufak bir çocukla muhabbet ediyoruz. Büyümüşte küçülmüş çocuklardan. Babadan izci, Konyalı bu ufak arkadaşla uzunca bir süre sohbet ediyoruz. Kendisi Çanakkale’de hatta Hollanda’da bile kampa gitmiş. Nasıl izci olunur ve rütbelerini anlatıyor. Biraz basketbol oynarken kamptaki diğer çocuklarla sohbet ediyoruz ve bir şey dikkatimizi çekiyor aynı zamanda korkutuyor. Çocukların vucudundaki kızamığı andıran yaralar. Ne olduğunu soruyoruz. Sinekler cevabını alınca bu zamana kadar aklımızda ufak bir sorun olan haşereler şimdi büyük bir sorun olmaya başlıyor. Hatta Sinan geceyi bir pansiyonda geçirmemizi ve onun ısmarlayacağını söylüyor. Fakat yanaşmıyorum. Çadırı kurduk ve vazgeçmek olmaz diyerek reddediyorum. Sineksavarlar'ın hiçbir işe yaramadıklarını söylüyorlar. Bu gece süpermarkete gidip sineksavar alalım mı almayalım mı ikileminde almadan çıkmamızı sağlıyor. Akşam yemeği yemiyoruz. Kamp alanında tuvalet sıkıntı yaratıyor. Yalnızca bir kere kullandım diğer ihtiyaçlarımı açık havada gerçekleştirdim. Hava kararıyor ve karanlıkta kamp alanında hatta Gökova da fenersiz, ışıksız dolaşmak pek mümkün değil. Boş bir bank bulup oturuyoruz ve ışıl ışıl parlayan yıldızları gecenin sonsuz karanlığında izliyoruz. Sol taraflardan, merkezden müzik sesleri yankılanıyor...

3 Temmuz
Çadırda beklediğimden daha rahat bir gece geçiyorum. Güzel bir gün. Deniz kenarına gidiyorum. Erken olduğu için pek kimseler yok. Deniz masmavi görünüyor, Sinan'ı kaldırmaya çalışıyorum. Ne kadar erken gidersek Fethiye’ye o kadar avantajlı olacağını düşünüyorum. Çadırı toplamadan aşağıya merkeze inip açık büfe kahvaltımız yapıyoruz ve hazırlanmak için kamp alanına çıkıyoruz. Eşyalarımız toplayıp kamp alanında çıkıyoruz. Sadece 3,5 TL ödemek beni mutlu ediyor. Bir araca binip Gökova'ya giriş yerine, tepeye kadar çıkıyoruz. Şoför amca bizden “talebe olduğumuz için para almıyor üstelik bilgi de veriyor. Güneşin alnında bekliyoruz. Bir an için yürümeyi düşünüyorum fakat bu sıcakta çantalarla aşağıya yürümek zor. Fethiye’ye gideceğiz fakat araç saat başı olduğu için şanslı olmamız gerek. Olmuyor araç bulamıyoruz, bir araç geçiyor bizi almayı teklif ediyor fakat Köyceğiz’e kadar götürebileceğini söylüyor ve araca atlıyoruz. 5 TL ödeyip Köyceğiz'de iniyoruz. Araçta ufak bir sohbet gerçekleştirdiğimiz çift ile otogarda devam ediyoruz. Yamaç paraşütü kanadı görüyorum ve sohbetimiz bu doğrultuda devam ediyor. Fethiye aracı gelince atlıyoruz. 11 TL veriyoruz. Dalyan-Dalaman-Göcek üzerinden Fethiye’ye oradan da Ölüdeniz'e ulaşıyoruz. İşimiz rast gidiyor ve ilk otelde uygun fiyata yer buluyoruz. Ölüdeniz’e 2.kez gelişim olduğundan şehrin yerleşim planını kolayca özümsüyorum. Milli parka 2 lira verip giriyoruz. İlk gelişimden bu yana biraz daha kirlenmiş olduğunu görüyorum. Denizde, denizanalarına rastlamak pek hoş değil. Akşam Belcekız plajına gidip gün batımın izliyoruz. Manzara karşısında büyüleniyoruz. Havluları serip hava kararana kadar plajda oturuyoruz, fotoğraf çekiniyoruz. Otelimiz çok yakın sahile. Yol üstünde bu tur firması bulup muhabbete başlıyoruz. . Ertesi gün için 12 adalar tekne turu için anlaşıyoruz. (30 TL) Otelimize gidip dinleniyoruz. 

4 Temmuz
Tekne turu için otelimizin önünden servisle alınıp Fethiye’ye götürülüyoruz. Tekne’yi biraz bakımsız buluyorum. Tur kapsamında Yassıca adalarını çok beğeniyorum. Bu coğrafya abartılacak ölçüde güzel bir yapıya sahip. Açık denizde yelken açıyoruz. Bir daha buralara gelirsem Göcek koyundan kalkışlı tekne turu yapacağım. Marmaris'de ki gibi bu tekne gezimizde de kapalı yerde yolculuk edip güneşten korunmaya çalışıyoruz. Dönüş yolunda biraz kestiriyoruz kalktığımda sersem gibiyim. Aracımız bizi tekrardan otele bırakıyor ve eşyalarımız alıp kamp yapacağımız yeri aramaya koyuluyoruz. Kamp yeri Ölüdeniz'e yakın sugar beach adında bir kamp alanı. Açıkçası beklediğimizden daha bakımsız bir yer bizi karşılıyor. O bölgede hiç denize girmiyoruz keza lagünün en sığ ve kaygan yeri burası görünüyor. Tuvaletler ve duş kısmı pek temiz değil. Tüm bunlara rağmen çadırımızı güzel bir yere kurup tüm geceleri rahat bir uyku ile geçiriyoruz. Akşam ev yemeği yemek için lokanta arıyoruz. Tek ev yemeği yapan işletmeyi bulmak biraz zor oluyor. Teyzeler ve ablar bizi çok iyi karşılıyor. Tıka basa yiyip, üstüne Elif ablanın kendi elleri ile yaptığı tatlıyı da yiyoruz ve sadece 10 TL ödüyoruz. Bu düşük fiyata süper kalite elde ettiğimiz için ertesi gün kahvaltı ve akşam yemeğini bir kez daha burada yiyoruz. Kamp alımıza gelip yatıyoruz. Fazlaca yürüme mesafesi olduğunu her git gelişimde fark ediyorum.



5 Temmuz

Sıcak bir güne uyandık, kahvaltı için aynı yere gittik. Gözleme çay ile karınları doyurduktan sonra kelebekler vadisine giden tekneyi beklemeye koyulduk. Vadiye günübirlik gitmeye karar verdik daha sonradan bu kararımızın ne kadar isabetli olduğunu vadiye gittiğimizde anlayacaktık. Belcekız plajında su buz mavisi, dalgalı ve şahane. 14.00 de tekneye binip vadiye koyulduk. Tekne ufak olmasına rağmen ağzına kadar dolu, tehlikeli ve sallantılı bir yolculuk olacak gibi görünüyordu ki öyle oldu özellikle dönüş yolunda şiddetli bir şekilde bir sağa bir sola yattık. Kelebekler vadisine varıyoruz. Hemen bir kız karşılıyor ve gecelik konaklayacak olanlar var mı diye soruyor. İlk gittiğim her yerde olduğu gibi burda da hemen yürümeye başlıyorum. Vadinin içinde kuzeye doğru yürüyoruz. Tabelalar bize ilerde bir şelalenin olduğunu söylüyor. Çalılar içinden, sıcak havada ve arılar ve böceklerden korkarak yeri geliyor kayaların üstüne de tırmanarak şelaleye kadar varıyoruz. Ses geliyor fakat akar görünmüyor. Daha fazla gidemeyeceğimi ve gitmememiz gerektiğinde hem fikir oluyoruz. Zaten bu mevsimde şelale pek çağlamazmış. Bahar ayında gelirsek gürlüğü görebilirmişiz. Biraz gezindikten sonra bir bahçenin içinde oturup bir şeyler atıştırıyorum. Burda da denize giriyoruz biraz kurumak için uzanıyoruz ve ayrılma saatini bekliyoruz. Vadi biraz iç karartıcı his bırakıyor bende. Koskoca iki dağın arasında sıkıştırılmış bir bölge gibi. Şelalelin bulunduğu kısımdan bazı gençler ana yoldan yani aşağıya tehlikeli inişler de yapabiliyormuş. Bu yol vadiye ulaşmadaki ikinci seçenek. Tekrardan tekneye binip belcekız plajına yaklaşıyoruz. Yol yarım saat kadar sürüyor ve gidiş dönüş 15 TL tutarında. Akşamüstü Ölüdeniz lagüne gidip biraz daha yüzdükten sonra kamp alanımıza gidiyoruz ve akşam yemeği için merkeze dönüyoruz. Yemeği yine sema ve elif ablanın işlettiği butik restorantta yedikten sonra sahilde geçirelim diyoruz bu son gecemizi. Yeraltında bulunan bir alışveriş marketine gidip Pamukkale şarabı ve yemeklerimizi alıp sahile gidip arkamızı yürüyüş yoluna verip denizi izliyoruz. Burası gerçekten insanı rahatlatıyor. Şarabımızı bitirdikten sonra son kez yatmak üzere çadırımıza gidiyoruz. Dönüş yolunda fotoğraflar çekiliyoruz. Eğlenceli bir gün ve gece daha son buluyor.




6 Temmuz

Bugün bilinmeyen bir yere daha gitmenin heyecanın içindeyim. İstikametimiz kabak koyu. Çantalarımızı yüklenip merkeze, durağa kadar yürüyoruz. Açıkçası öğle vakti yaptığımız bu yürüme bizi çok yoruyor. Durağa vardığımızda seferin 1 saat sonra olduğunu öğreniyoruz. Meğerse elimizdeki çizelgede yazan sefer iptal olmuş. Ağaç gölgesi bulup uzanıyoruz. Ölüdenizden kabak koyu 40 45 dakika sürüyor. Ölüdeniz'de yüksek bir tepeye geldiğimizde şoför 5 dakika fotoğraf molası verdiğini söylüyor. Araçtan iniyoruz manzara şahane. Kabak koyuna geldiğimizde kalacağımız yer olan shambala’ya ulaşmaya çalışıyoruz. Toprak yoldan yokuş aşağı yürümeye başlıyoruz. Fakat ne yönde kaldığını kestiremiyoruz. Ne bir tabela ne de bir insan var bize yardımcı olacak tamamen içgüdülerimizle yeri bulmaya çalışıyoruz. Sıcak ve toprak yoldan kaynaklanan toz bizi zorluyor. Ayakkabılarım, çoraplarım ve kıyafetlerimin rengi değişiyor. Bir daha o ayakkabılarımı hiç giyememeğimi düşünüyorum. Resepsiyon ağacın altında bir gölge kulübe merdivenler çıkılabiliyor. Fiyat konusunda 45 ya da 50 TL diyor fakat öğrenci olduğumuz belirtiyoruz. 40 TL’ye kendi çadırımızda ve kahvaltı akşam yemeği olarak anlaşıyoruz. Çadırımız kurduktan sonra mekân içinde geziniyoruz ve gölge bir yerde uzanıyoruz oturduğumuz yerde 2 tane leopar derisi koltuk, kitaplar ve tablolar süs eşyaları var. Konsept Hint, doğu felsefesi kitapların içeriğine kadar. Burada biraz sessizleşip dinlenip manzarayı izliyoruz. Bir ara içimin geçtiğini fark ediyoruz. Tatlı tatlı esen rüzgâr ve denizin sesi ruhumu dinginleştiriyor. Aşağıya sahile inelim diyoruz ama ne yazık ki düzgün bir yol yok. İniş çıkışlar hep sorun oluyor bu koyda. Koyda sun valley adında bir kamp yeri daha var. Fiyatları soruyoruz, shambalaya göre daha ucuz fakat burada da akşam yemeği yok. Özetle bu koyda yemek büyük sıkıntı. Ne düzgün bir market ne de cafe var. Fiyatlar da pahalı. Denize giriyoruz ve uyuyakalıyoruz. Gezimizin her yerinde olduğu gibi gün içinde uyukluyoruz yine. Temiz hava ve yorgunluk bunda etkili olmuştur diye düşünüyorum. Akşam yemeği çok lezzetli herkes aynı saatte yemek yiyor ve güzel bir atmosfer yaratılıyor gerçekten. Hafif müzik ve loş ortam. Yemeği yedikten sonra hamaklara uzanıyoruz. Yıldızların, ayın manzarası karşısında gözlerimiz büyüleniyor. Gökyüzüne baktığımızda yıldızların bir parmak mesafesinde görüyoruz. Uzunca bir süre Mehtaba bakakalıyoruz. Burada büyük bir sorun daha var sinekler. Ayrıca gece biraz üşüdüğümü fark ediyorum bu koyda. Sinekler, aşırı karanlık ve çadırı zaruriyetten ötürü yokuş aşağı kurmamızdan sebep çadırda kaldığım günler boyunca en rahatsız uykumu burada geçiriyorum. 



7 Temmuz

Sabah uyanıyoruz ve açık büfe kahvaltımızı yaptıktan sonra eşyalarımız toplayıp bir sonraki hedefimiz olan Kaş hazırlıklarına başlıyoruz. Her gidilen yerden sonra toparlanması da biraz zahmetli oluyor. Öncelikle matımızı rulo şeklinde sarıp daha sonra aynı şekilde uyku tulumunu sarıyoruz ve en sonunda çadırı katlıyoruz. Bizim için bir ritüel haline gelmişti.

Çıkışımızı yaptıktan sonra yukarı çıkacak olan aracın gelmesini bekliyoruz. Üstü açık kamyonete binerek adam başı 5 TL ödeyerek Fethiye minibüslerinin kalktığı yere kadar götürüyor. Bizim gibi kampçılara rastlıyoruz. Kabak-Faralya-Fethiye arası çalışan dolmuşlarda ücret 6 TL. Fethiye otogara gelince Kaş için zaman ve ekonomik açıdan en hesaplı tur şirketini arıyoruz. Batı Akdeniz firmasından 13 TL karşılığında biletimiz alıyoruz. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. Araç Kalkan’da duruyor. Bu şekilde kuşbakışı olarak kalkan koyunu görüyoruz. Yine yol boyunca asfalt yolun altında ve inişi epey zahmetli olan fakat ünü dünya çapında yaygın olan Kaputaş plajını görme şansını buluyoruz. Fakat Kaş’da kaldığım günlerde de buraya gezi yapmadığımız için ilerleyen zamanda huzursuz oluyorum ve söz veriyorum eğer bir kez daha Kaş’a gelirsem bu güzel, eşsiz masmavi plajda saatlerimi geçireceğim. Yolculuk esnasında orta yaşlı bir beyefendi ile biraz sohbet ediyoruz. Kendisi Bodrumdaki yazlığından Kaş’ta yaşayan arkadaşını ziyaret etmek için yola çıkmış. Fotoğraflar çekiyor. Arkadaşıyla beraber Küba ziyaretini planlamak için 25 yıl sonra Kaş’a gidiyormuş. Araç Kaş’a yaklaşınca beyefendinin biraz canı sıkılıyor. Keza tüm tepelerin konut olduğundan bize şikâyet ediyor, yakınıyor. Otogar’da iniyoruz, nerde kalacağımızı planlamadığımız için kaş kampingi arıyoruz fakat fiyat memnun etmiyor. Bir iki otel sorup konuştuktan sonra bizim için en uygun olan oteli seçiyoruz. Oda ve kahvaltı 35 TL karşılığında anlaşıyoruz. Biraz etrafı geziyoruz. Küçük çakılda denize girdikten sonra derya beach restauranta gidiyoruz. Eğer şezlongları kullanmak isterseniz kişi başı sınır olan harcamayı öderseniz ücretsiz oluyor. Bu mekânı beğeniyoruz. Müzikleri ve yemekleri gayet güzeldir. Kaş akşamları ise gayet hareketli, çarşı içinde mavi bar var. Bu bar Kaş’ın en eski barıymış. Barda yer bulmak zor olduğundan karşısındaki kaldırımlarda da oturup eğlenilebilir.



8 Temmuz
Tekne turu fiyatlarını diğer beldelere göre pahalı buluyoruz ve pansiyonumuzdan yardım istiyoruz. Onların tanıdığı bir firma sayesinde 35 TL karşılığında Kekova adası ve civarlarına müthiş bir tekne gezisi yapıyoruz. Özellikle Kaleköy-Simena adasında verilen 1 saatlik mola öyle yetersiz ki sadece kalenin tepesine çıkıp saatlerce manzaraya bakabilirsiniz. Kaldı ki ev yapımı güzel dondurması da mutlaka tadılmalı. Koylar ve batık kent görülmeye değerlerdi. Tekne gezimiz bittikten sonra Kaş’ın yüksek yerlerine çıkıyoruz. Tırmandıkça manzara güzelleşiyor.Kaş, dünyaca ünlü dalış merkezleriyle ve alternatif doğa sporlarını yapabileceğiniz (dalış,yamaç paraşütü gibi ) zengin güzellikleri olan bir ilçe. Kaş o kadar küçük bir yer ki tüm ilçeyi gezerek kolayca dolaşabilir, çok sayıda ünlü kişiye de denk gelebilirisiniz. Biz athena ekibine ve bir kaç dizi oyuncusuna denk geliyoruz. Akşam yemeği için güzel bir lokanta buluyoruz. Semih adında bir garsonu çalışıyor burada. Kendisi 22 yaşında Konya Ereğli doğumlu askerliğini Van-başkalede yapmış bir genç. Kısa sürede kanımız birbirimize ısınıyor ve güzel zamanlar geçiriyoruz. Bize çok uygun fiyatlara lezzetli yemekler ikram ediyor. Antalya bölgesine meşhur olan yumurtalı-tahinili piyazı ne kadar beğenmediysem helva’yı da o kadar beğeniyorum.

9 Temmuz
Çukur bağ tarafına gidiyoruz. Antik tiyatroyu öğlen vakti gezemiyoruz. Deniz'i de baraj suyu gibi olduğu için beğenmiyoruz ve meydana geri dönüyoruz. Salep dondurmayı tadıyoruz. Tadını Antalya’da yediğim yanık dondurmaya benzetiyorum. Son günümüze bolca dinlenip, yüzüyoruz. Akşam yine kaldırımlarda otururken bir beyefendi ile daha tanışıyoruz. Kendisi derelerin kardeşliği platformundan, metin lokumcunun arkadaşı. Hayat, doğa ve siyaset üzerine uzun bir süre konuşuyoruz. 

10 Temmuz
Gezimin geri kalan kısmını Antalya'da geçiriyorum. Düden ve Manavgat şelalesini, Alanya'yı, Olimpos'u 3.kez ve Antalya içinde güzel vakitler geçirme şansı buluyorum.



TURUNÇ

GÖKOVA

YASSICALAR


KELEBEKLER VADİSİ

ÖLÜDENİZ'E YUKARDAN BAKIŞ

KABAK KOYU

SHAMBALA

SİMENA ADASI

KAŞ