Çok uzun zamandır
hayalini kurup fakat bir türlü gerçekleştiremediğim iş hayatına da atılınca
mali güç kazanmam ile birlikte kendime bir bisiklet nihayet başarabildim. Arkadaşlarımın
da aynı şekilde bisiklet edinmesiyle küçük bir grup olduk. Önce ufak ufak sahil
yolunda Maltepe-Fenerbahçe arasında sürmeyle başlayan gezilerimizi uzun
rotalara hem İstanbul içinde hem de İstanbul dışı yakın yerlere taşımak
istiyoruz. Geçen hafta da bunlardan birini gerçekleştirdik.
Hafta sonu
buluşma noktamız Üsküdar meydandı Maltepe’deki evimden Ayrılıkçeşmesi'ne metro
ile oradan da Üsküdar’a geçip arkadaşlarla buluştuk. Sonra ilk hedefimiz olan
Beykoz’a doğru pedalladık. Beykoz’a kadar iki küçük mola verdik biri Kuleli’yi
biraz geçince diğeri de Kanlıca’da yoğurt molası ki Kanlıcaya her geldiğimde
pudra şekerli yoğurdunu dönmeden ayrılmam. Arkadaşlarım da önceden hiç
tatmışlar bu fırsat kaçmaz o zaman. Molalarımız dinlemeden çok keyif için
duraksadığımız anlardı. Beykoz’a kadar iki rampa var ilki 1.köprünün altındaki
geçiş ikincisi de Çubuklu taraflarında zorlayıcı bir çıkış. Beykoz’a varınca
Anadolu Kavağını zorlasak mı dedik. Açıkçası yola çıkarken sadece dile
getirmiştik bu fikri ama kısa sürede Beykoz’a gelince rotayı biraz daha
uzatmayı ciddi anlamda düşünmeye başladık. Telefonlarımızı çıkarıp haritalara
baktık, su aldığımız marketteki arkadaş da bize nasıl gitmemiz gerektiğini
güzel bir şekilde anlatınca iyi madem buraya kadar geldik biraz gidelim bi
başlayalım yokuşlar dik ve uzun gelirse geri döneriz dedik. Tabii ki bu lafta
kalacaktı rampayı gerekirse bisikletten inerek çıkarız diye kendimize cesaret
verdik. Ayrıca her dik yokuşun bir de inişi vardır bu da bizi cesaretlendirdi. Bu
yüzden gidelim, sürelim diye karar aldık.
Beykoz’dan
sonra hemen bizi yokuş karşıladı. Tam da öğlen vaktine denk gelince gerçekten
sıcak havada yokuşları bisikletle değil yürüyerek çıkmak bile zor hale geldi.
Ne zaman düz bir yol görsek bisiklete biniyoruz ufak bir yokuşta bile iniyoruz.
Gezimizin, hızımızın en çok düştüğü, en çok zorlandığımız en çok mola
verdiğiniz anları Beykoz’dan Anadolu Kavağına gidiş kısmı. Yuşa tepesine
gelmeden yol kenarındaki meyve, çay satan bir işletmeye girip soluklanalım
diyoruz. Çay ve su içerek kaybettiğimiz sıvıyı geri kazanmaya çalışıyoruz. Çay gerçekten
çok lezzetli. Biraz dinlendikten sonra Yuşa tepesine geliyoruz. Daha önceden
toplu taşıma ile geldiğim yolları hatırlamaya çalışıyorum az kaldı diye
düşünüyorum üstelik Anadolu Kavağına inerken bir yokuş aşağı yol olmalı diye
hatırlıyorum ve nitekim artık sona geldiğimizi yolun bundan sonrasının kolay
geçeceğini,deniz seviyesine ineceğimizi görüyoruz. Hazırlıkları tamamlayıp
yokuş aşağı kendimizi bırakıyoruz. Saatte kaç km hıza ulaştığımızı bilmiyorum
ama aldığım haz anlatılmaz.
Anadolu kavağına
girerken denize giren, piknik yapan insanlar bizi karşılıyor. Biraz daha
sürdükten sonra meydana geliyoruz. Buraya kadar gelmişken Yoros Kalesine
çıkmamız gerektiğini arkadaşlarıma söylüyorum biraz zor olacağını fakat yukarı
çıktığımızda muhteşem bir manzaranın seyredilebileceğini, Karadeniz
görebileceğimizi söylüyorum. Vapur iskelesindeki görevlilerle bu konuda biraz
sohbet ettikten sonra Yoros Kalesine çıkmaya karar veriyoruz. Çok dik bir yokuş
olduğundan yolun büyük kısmını bisikletleri taşıyarak çıkıyoruz. Asfalt yolda
bitip kaldırımlı taş yollar başlayınca süspansiyonu olmayan bisikletim bozuk
yolda biraz elimi ağrıtıyor. Kalenin altındaki mekânlardan birine bisikletleri
bağlayıp geri kalan yolu yürüyerek çıkıyoruz.
Kalede dinleniyoruz,
manzarayı izliyoruz doğa katliamını tartışıyoruz. Kaleden merkeze iniş kısa
sürüyor bir yere oturup yemek yiyelim diyoruz.
Hedefimiz 16.00
motoru ile Sarıyer’ e geçmek oradan Beşiktaş’a pedallamak sonra vapurla Kadıköy
ve metro ile eve geçmek.
Motor
yolculuğu 10 dakika sürüyor ve Sarıyer’den sürmeye başlıyoruz. Çok daha düz ve keyifli
bir yolculuk yapıyoruz. Bebek parkında biraz dinlendikten sonra Ortaköy
trafiğini aşıyoruz ve Beşiktaş’ta varıp, dinleniyoruz. Vapurla karşıya
geçiyoruz ve metroya giriyorum fakat metrodaki görevli bu saatte beni
almayacağını söylüyor eliyle bir saat gösteriyor tam anlayamıyorum. Eyvah diyorum
bu kadar yorgunluğun üstüne nasıl döneceğim eve. Kriz planı oluşturup Kozyatağına
geçiyorum.
Yaklaşık 80
km bisiklet yolculuğum İstanbul’un büyük kısmını pedallayarak geçmek mutluluk
verici fakat bazı vatandaşların ve araç sürücülerinin bisikletlilere ve motosikletlere
karşı tutumu hiç hoş değil. Türkiye’de bisiklet kültürünü oturtmak daha uzun
süre gerektirecek anlaşılan. Ayrıca yol boyunca selamlaştığımız bisikletli
arkadaşlar da insana mutluluk ve güç veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder