Uzun zamandır yapmak istediğim geziyi ve yine uzun zamandır
yapmak istediğimiz şekilde gerçekleştirmenin
heyecanıyla bu notları tekrardan yazıyorum. Marmaris’ten Antalya’ya uzanan bu
yolculuğumuzda bizi gerekli eşyaları almak için Sirkeci’ye gittik. Bir çadır,
sırt çantası, mat, uyku tulumu aldık. Ana malzemelere tedarik ettikten sonra
ben rotanın detaylarını hazırlarken Sinan da bize daha ne tür malzemeler,
eşyalar gerekli olur onları araştırıyordu. Her şeyi tamamladıktan sonra otobüs
biletimizi Marmaris’e alıp 29 Haziran günü
Ataşehir’den yola çıkıyoruz.
30 Haziran
Yaklaşık 12 saat süren yolculuktan sonra Marmaris'e varıyoruz.
Daha önce ikimizde bu ilçeye gelmediğimizden ve ilk durağımız olduğundan ötürü
tedirginlik içindeyiz. Otogar indiğimizde şaşkın tavuk gibi ne yapacağımızı bilemiyorduk. İlk gün otelde kalma kararı alarak yol yorgunluğunu atabilmek, ilçeyi daha iyi
tanıyabilmek için böyle bir karar aldık. Fakat hangi otelde kalacağımızı
bilmiyorduk. Hatta oteller bölgesinin nerde olduğunu daha bilmiyorduk. Biraz
sonra firmanın servis aracına binip merkeze gittik. Şoförden
yardım istedik. Sağ olsun o da bizi eşinin temizlik görevlisi olarak çalıştığı otelin önüne kadar bıraktı. Geceliği 40 liradan anlaştık ve odaya çıktık. Marmaris’te
olan her otel gibi bizimki de aşağısı İngiliz zevklerine uygun olarak
tasarlanmış restaurantı ile yemek servisi veren bir otel. Temizlikçi abla
bizlere aydın gençler diyordu. Gezimizin birçok yerinde aydın, bilgili, parlak
gençler şeklinde övgü, sıfatlarla karışılacaktık. Odada biraz dinlendikten
sonra ilçeyi gezmeye başlıyoruz. Kısa sürede ilçenin sokaklarını sırasını öğreniyoruz.
Öğle sıcağında Sahil şeridinde yürüdükten sonra denize girecek uygun bir yer
arıyoruz. Kilometrelerce uzunluğundaki sahilde halk plajına ayrılan kısım
devede kulak kalıyor. Tüm sahil neredeyse işletmeler tarafından parsellenmiş.
Neyse ki soğuk çaya 4,5 TL verip güzel bir şezlonga oturuyoruz ve
uyuyakalıyoruz. Akşam otele geçip dinlendikten sonra tekne turu almak için
firma arıyoruz. Bir adamla yaklaşık 1 saate yakın muhabbet ediyoruz. Kendisinin
özel ve marmaristeki turizm esnafının ikiyüzlülüğünde konuşuyoruz. Yarın ki
tekne turu için anlaşıyoruz. 25 TL ve her şey dâhil kapsamında. Marmaris'in gerçekten upuzun bir sahil
şeridi var. Sol tarafımızda deniz kalacak şekilde bir uçtan bir uca kadar
yürüyoruz. Barlar sokağı gerçekten kaliteli görülüyor.
1 Temmuz
Bugün tekne turu için erken kalkıyoruz. Kahvaltımız yaptıktan
sonra ofise gidip bizi servise alıyorlar ve limana götürüyorlar. Saat 17.00 ‘ye
kadar tekne ile geziyoruz. Marmaris’i ister istemez Bodrum ile kıyaslıyorum.
Gerçekten daha fazla yeşil ve ormanlık. Ege görüntüsünden çok burayı Fethiye ve Antalya'ya benzetiyorum. Turunç adlı ilçede 1 saatlik molamızda geziyoruz,
denize giriyoruz. Burası da ufak bir koy ama fazlaca yeşil ve dereler var. Kadırga koyu, cennet adası, akvaryum koyu diğer gezdiğimiz yerlerden bazıları.
Yarın yolculuk kuzeye, Gökova’ya.
2 Temmuz
Bugün 3.günümüz ve ilk kez çadırda kalacağımız için biraz
heyecanlıyız. Marmaris otogara gitmek sıkıntı olabiliyor. Büyük çantalarınızdan
ötürü bazı dolmuş şöforloru bizi almıyorlar. Neyse varıyoruz otogara ve Gökova'ya giden aracı aramaya başlıyoruz. İyi ki birine soruyorum çünkü ıslık
çalıyor ve zor yetişiyoruz araca. En arkaya oturup yolu ve Marmaris'i son kez
izliyoruz. Yokuş yukarı çıkıyoruz sonra tekrardan aşağıya iniyoruz. Gökova bir
körfez şeklinde coğrafi yapıya sahip Araçtan tam inerken şoförün uyarısı ile
ücretlerimiz ödüyoruz. 5 TL. Kamp alanı bize ne kadar uzak bilmiyoruz ama
çantalarımızla yokuş aşağı yürüyoruz. Bakkala, jandarmaya Gökova milli park
yerini soruyoruz. Sonra orta yaşlı bir teyzeye denk geliyoruz ve bizi içeri
kadar götürüp indirim bile yapılmasını istiyor yetkili kişiden. Kamp alanı epey
büyük ve Türkiye’nin sayılı doğal parklarından. Her ağaç altında bir çadır,
karavan görülüyor. Herkesimden insana rastlamak mümkün burada. Çadır
kuracağımız yeri seçiyoruz. Işığa ve yürüme yoluna yakın olmasını istiyoruz ki
geceleyin kamp alanında ışık yetersiz kalırsa çadırımız bulmak zor olabilir.
Çadırı kuramıyoruz evet daha önce hiç provasını yapmamıştık. Bakkala gidip
nerden yardım alabileceğimi soruyorum. Bir kişiye yönlendiriyor beni. Kendisi
orada ayak işlerini yapan yetkili sanırsam. Çadırının önüne gidip bekliyorum.
Öğlen yemeğinde olduğunu öğreniyorum. Neyse ki geliyor sağ olsun kuruyor çadırı
ve nasihatler de veriyor. Aldığımız ilk ders çadır malzemesine sert
davranabiliriz. Çubuklar korktuğumuz kadar hassas değilmişler. Çadırda nasıl
yatabiliriz, düzen çalışmaları yaptıktan sonra Gökova’yı gezmeye başlıyoruz.
Kamp yeri bu küçük ilçenin merkezine yakın. Merkez derken insanların sahile
girdiği plaj, kafeler ve marketleri kastediyorum. Gökova da hava çok temiz ama
deniz dalgalı. Fazla rüzgâr alan bir bölge ki koyun biraz ilerisine baktığımıza
kite surf yapan insanlar görüyoruz. Gökova Akyaka ayrıca yavaş şehir sıfatı
kazanmış ilçelerden. Burada denize girmiyorum. Hem dalgalı oluşu hem de akşam
duş alamayacak oluşum beni bu güzellikten mahrum bırakıyor. Burası bize Marmaris'den sonra daha sıcak daha yerli geliyor ufak çocuklar var onlarla
muhabbet ediyoruz. Kayalıkların üstünden korkusuzca atlıyorlar. Akşama doğru
hava bulutlanıyor. Yeşil dağların üstündeki beyaz bulutların görüntüsü ve
denizin sesi hoş bir etki yaratıyor zihinlerimizde. Hafta sonuna denk gelmesi itibariyle
Muğla'dan ve yakın yerlerden gelen aileleri ve burada yazlığı olan aileler çay
bahçelerini dolduruyorlar. Yürüme yeri ve sahili şeridi çok ufak. Tekrar kamp alanına
çıkıyoruz. Kamp alanın girişinde basket sahası ve hemen yakınında izci kampı
var. Ufak bir çocukla muhabbet ediyoruz. Büyümüşte küçülmüş çocuklardan. Babadan
izci, Konyalı bu ufak arkadaşla uzunca bir süre sohbet ediyoruz. Kendisi Çanakkale’de
hatta Hollanda’da bile kampa gitmiş. Nasıl izci olunur ve rütbelerini
anlatıyor. Biraz basketbol oynarken kamptaki diğer çocuklarla sohbet ediyoruz
ve bir şey dikkatimizi çekiyor aynı zamanda korkutuyor. Çocukların vucudundaki
kızamığı andıran yaralar. Ne olduğunu soruyoruz. Sinekler cevabını alınca bu
zamana kadar aklımızda ufak bir sorun olan haşereler şimdi büyük bir sorun
olmaya başlıyor. Hatta Sinan geceyi bir pansiyonda geçirmemizi ve onun
ısmarlayacağını söylüyor. Fakat yanaşmıyorum. Çadırı kurduk ve vazgeçmek olmaz
diyerek reddediyorum. Sineksavarlar'ın hiçbir işe yaramadıklarını söylüyorlar. Bu
gece süpermarkete gidip sineksavar alalım mı almayalım mı ikileminde almadan
çıkmamızı sağlıyor. Akşam yemeği yemiyoruz. Kamp alanında tuvalet sıkıntı
yaratıyor. Yalnızca bir kere kullandım diğer ihtiyaçlarımı açık havada
gerçekleştirdim. Hava kararıyor ve karanlıkta kamp alanında hatta Gökova da
fenersiz, ışıksız dolaşmak pek mümkün değil. Boş bir bank bulup oturuyoruz ve ışıl
ışıl parlayan yıldızları gecenin sonsuz karanlığında izliyoruz. Sol
taraflardan, merkezden müzik sesleri yankılanıyor...
3 Temmuz
Çadırda beklediğimden daha rahat bir gece geçiyorum. Güzel
bir gün. Deniz kenarına gidiyorum. Erken olduğu için pek kimseler yok. Deniz
masmavi görünüyor, Sinan'ı kaldırmaya çalışıyorum. Ne kadar erken gidersek
Fethiye’ye o kadar avantajlı olacağını düşünüyorum. Çadırı toplamadan aşağıya
merkeze inip açık büfe kahvaltımız yapıyoruz ve hazırlanmak için kamp alanına
çıkıyoruz. Eşyalarımız toplayıp kamp alanında çıkıyoruz. Sadece 3,5 TL ödemek
beni mutlu ediyor. Bir araca binip Gökova'ya giriş yerine, tepeye kadar
çıkıyoruz. Şoför amca bizden “talebe olduğumuz için para almıyor üstelik bilgi
de veriyor. Güneşin alnında bekliyoruz. Bir an için yürümeyi düşünüyorum fakat
bu sıcakta çantalarla aşağıya yürümek zor. Fethiye’ye gideceğiz fakat araç saat
başı olduğu için şanslı olmamız gerek. Olmuyor araç bulamıyoruz, bir araç
geçiyor bizi almayı teklif ediyor fakat Köyceğiz’e kadar götürebileceğini söylüyor
ve araca atlıyoruz. 5 TL ödeyip Köyceğiz'de iniyoruz.
Araçta ufak bir sohbet gerçekleştirdiğimiz çift ile otogarda devam ediyoruz.
Yamaç paraşütü kanadı görüyorum ve sohbetimiz bu doğrultuda devam ediyor. Fethiye aracı gelince atlıyoruz. 11 TL veriyoruz. Dalyan-Dalaman-Göcek
üzerinden Fethiye’ye oradan da Ölüdeniz'e ulaşıyoruz. İşimiz rast gidiyor ve
ilk otelde uygun fiyata yer buluyoruz. Ölüdeniz’e
2.kez gelişim olduğundan şehrin yerleşim planını kolayca özümsüyorum. Milli
parka 2 lira verip giriyoruz. İlk gelişimden
bu yana biraz daha kirlenmiş olduğunu görüyorum. Denizde, denizanalarına
rastlamak pek hoş değil. Akşam Belcekız plajına gidip gün batımın izliyoruz.
Manzara karşısında büyüleniyoruz. Havluları serip hava kararana kadar plajda
oturuyoruz, fotoğraf çekiniyoruz. Otelimiz çok yakın sahile. Yol üstünde bu tur
firması bulup muhabbete başlıyoruz. . Ertesi
gün için 12 adalar tekne turu için anlaşıyoruz. (30 TL) Otelimize gidip
dinleniyoruz.
4 Temmuz
Tekne turu için otelimizin önünden servisle alınıp Fethiye’ye
götürülüyoruz. Tekne’yi biraz bakımsız buluyorum. Tur kapsamında Yassıca
adalarını çok beğeniyorum. Bu coğrafya abartılacak ölçüde güzel bir yapıya
sahip. Açık denizde yelken açıyoruz. Bir daha buralara gelirsem Göcek koyundan
kalkışlı tekne turu yapacağım. Marmaris'de ki gibi bu tekne gezimizde de kapalı
yerde yolculuk edip güneşten korunmaya çalışıyoruz. Dönüş yolunda biraz
kestiriyoruz kalktığımda sersem gibiyim. Aracımız bizi tekrardan otele
bırakıyor ve eşyalarımız alıp kamp yapacağımız yeri aramaya koyuluyoruz. Kamp
yeri Ölüdeniz'e yakın sugar beach adında bir kamp alanı. Açıkçası
beklediğimizden daha bakımsız bir yer bizi karşılıyor. O bölgede hiç denize
girmiyoruz keza lagünün en sığ ve kaygan yeri burası görünüyor. Tuvaletler ve
duş kısmı pek temiz değil. Tüm bunlara rağmen çadırımızı güzel bir yere kurup
tüm geceleri rahat bir uyku ile geçiriyoruz. Akşam ev yemeği yemek için lokanta
arıyoruz. Tek ev yemeği yapan işletmeyi bulmak biraz zor oluyor. Teyzeler ve
ablar bizi çok iyi karşılıyor. Tıka basa yiyip, üstüne Elif ablanın kendi
elleri ile yaptığı tatlıyı da yiyoruz ve sadece 10 TL ödüyoruz. Bu düşük fiyata
süper kalite elde ettiğimiz için ertesi gün kahvaltı ve akşam yemeğini bir kez
daha burada yiyoruz. Kamp
alımıza gelip yatıyoruz. Fazlaca yürüme mesafesi olduğunu her git gelişimde fark
ediyorum.
5 Temmuz
Sıcak bir güne uyandık, kahvaltı için aynı yere gittik.
Gözleme çay ile karınları doyurduktan sonra kelebekler vadisine giden tekneyi
beklemeye koyulduk. Vadiye günübirlik gitmeye karar verdik daha sonradan bu
kararımızın ne kadar isabetli olduğunu vadiye gittiğimizde anlayacaktık.
Belcekız plajında su buz mavisi, dalgalı ve şahane. 14.00 de tekneye binip
vadiye koyulduk. Tekne ufak olmasına rağmen ağzına kadar dolu, tehlikeli ve
sallantılı bir yolculuk olacak gibi görünüyordu ki öyle oldu özellikle dönüş
yolunda şiddetli bir şekilde bir sağa bir sola yattık. Kelebekler vadisine
varıyoruz. Hemen bir kız karşılıyor ve gecelik konaklayacak olanlar var mı diye
soruyor. İlk gittiğim her yerde olduğu gibi burda da hemen yürümeye başlıyorum.
Vadinin içinde kuzeye doğru yürüyoruz. Tabelalar bize ilerde bir şelalenin
olduğunu söylüyor. Çalılar içinden, sıcak havada ve arılar ve böceklerden
korkarak yeri geliyor kayaların üstüne de tırmanarak şelaleye kadar varıyoruz.
Ses geliyor fakat akar görünmüyor. Daha fazla gidemeyeceğimi ve gitmememiz
gerektiğinde hem fikir oluyoruz. Zaten bu mevsimde şelale pek çağlamazmış.
Bahar ayında gelirsek gürlüğü görebilirmişiz. Biraz gezindikten sonra bir
bahçenin içinde oturup bir şeyler atıştırıyorum. Burda da denize giriyoruz biraz
kurumak için uzanıyoruz ve ayrılma saatini bekliyoruz. Vadi biraz iç karartıcı
his bırakıyor bende. Koskoca iki dağın arasında sıkıştırılmış bir bölge gibi.
Şelalelin bulunduğu kısımdan bazı
gençler ana yoldan yani aşağıya tehlikeli inişler de yapabiliyormuş. Bu yol
vadiye ulaşmadaki ikinci seçenek. Tekrardan tekneye binip belcekız plajına
yaklaşıyoruz. Yol yarım saat kadar sürüyor ve gidiş dönüş 15 TL tutarında.
Akşamüstü Ölüdeniz lagüne gidip biraz daha yüzdükten sonra kamp alanımıza
gidiyoruz ve akşam yemeği için merkeze dönüyoruz. Yemeği yine sema ve elif
ablanın işlettiği butik restorantta yedikten sonra sahilde geçirelim diyoruz bu
son gecemizi. Yeraltında bulunan bir alışveriş marketine gidip Pamukkale şarabı
ve yemeklerimizi alıp sahile gidip arkamızı yürüyüş yoluna verip denizi
izliyoruz. Burası gerçekten insanı rahatlatıyor. Şarabımızı bitirdikten sonra son kez yatmak üzere
çadırımıza gidiyoruz. Dönüş yolunda fotoğraflar çekiliyoruz. Eğlenceli bir gün
ve gece daha son buluyor.
6 Temmuz
Bugün bilinmeyen bir yere daha gitmenin heyecanın içindeyim.
İstikametimiz kabak koyu. Çantalarımızı yüklenip merkeze, durağa kadar yürüyoruz.
Açıkçası öğle vakti yaptığımız bu yürüme bizi çok yoruyor. Durağa vardığımızda
seferin 1 saat sonra olduğunu öğreniyoruz. Meğerse elimizdeki çizelgede yazan
sefer iptal olmuş. Ağaç gölgesi bulup uzanıyoruz. Ölüdenizden kabak koyu 40
45 dakika sürüyor. Ölüdeniz'de yüksek bir tepeye geldiğimizde şoför 5 dakika
fotoğraf molası verdiğini söylüyor. Araçtan iniyoruz manzara şahane. Kabak
koyuna geldiğimizde kalacağımız yer olan shambala’ya ulaşmaya çalışıyoruz.
Toprak yoldan yokuş aşağı yürümeye başlıyoruz. Fakat ne yönde kaldığını kestiremiyoruz.
Ne bir tabela ne de bir insan var bize yardımcı olacak tamamen içgüdülerimizle
yeri bulmaya çalışıyoruz. Sıcak ve toprak yoldan kaynaklanan toz bizi zorluyor.
Ayakkabılarım, çoraplarım ve kıyafetlerimin rengi değişiyor. Bir daha o
ayakkabılarımı hiç giyememeğimi düşünüyorum. Resepsiyon ağacın
altında bir gölge kulübe merdivenler çıkılabiliyor. Fiyat konusunda 45 ya da 50
TL diyor fakat öğrenci olduğumuz belirtiyoruz. 40 TL’ye kendi çadırımızda ve
kahvaltı akşam yemeği olarak anlaşıyoruz. Çadırımız kurduktan sonra mekân
içinde geziniyoruz ve gölge bir yerde uzanıyoruz oturduğumuz yerde 2 tane
leopar derisi koltuk, kitaplar ve tablolar süs eşyaları var. Konsept Hint, doğu
felsefesi kitapların içeriğine kadar. Burada biraz sessizleşip dinlenip
manzarayı izliyoruz. Bir ara içimin geçtiğini fark ediyoruz. Tatlı tatlı esen rüzgâr
ve denizin sesi ruhumu dinginleştiriyor. Aşağıya sahile inelim diyoruz ama ne yazık ki düzgün bir yol yok.
İniş çıkışlar hep sorun oluyor bu koyda. Koyda sun valley adında bir kamp yeri
daha var. Fiyatları soruyoruz, shambalaya göre daha ucuz fakat burada da akşam
yemeği yok. Özetle bu koyda yemek büyük sıkıntı. Ne düzgün bir market ne de cafe var. Fiyatlar da pahalı. Denize giriyoruz ve uyuyakalıyoruz. Gezimizin her
yerinde olduğu gibi gün içinde uyukluyoruz yine. Temiz hava ve yorgunluk bunda
etkili olmuştur diye düşünüyorum. Akşam yemeği çok lezzetli herkes aynı saatte
yemek yiyor ve güzel bir atmosfer yaratılıyor gerçekten. Hafif müzik ve loş
ortam. Yemeği yedikten sonra hamaklara uzanıyoruz. Yıldızların, ayın manzarası
karşısında gözlerimiz büyüleniyor. Gökyüzüne baktığımızda yıldızların bir
parmak mesafesinde görüyoruz. Uzunca bir süre Mehtaba bakakalıyoruz. Burada
büyük bir sorun daha var sinekler. Ayrıca gece biraz üşüdüğümü fark ediyorum bu
koyda. Sinekler, aşırı karanlık ve çadırı zaruriyetten ötürü yokuş aşağı
kurmamızdan sebep çadırda kaldığım günler boyunca en rahatsız uykumu burada geçiriyorum.
7 Temmuz
Sabah uyanıyoruz ve açık büfe kahvaltımızı yaptıktan sonra
eşyalarımız toplayıp bir sonraki hedefimiz olan Kaş hazırlıklarına başlıyoruz.
Her gidilen yerden sonra toparlanması da biraz zahmetli oluyor. Öncelikle
matımızı rulo şeklinde sarıp daha sonra aynı şekilde uyku tulumunu sarıyoruz ve
en sonunda çadırı katlıyoruz. Bizim için bir ritüel haline gelmişti.
Çıkışımızı yaptıktan sonra yukarı çıkacak olan aracın
gelmesini bekliyoruz. Üstü açık kamyonete binerek adam başı 5 TL ödeyerek
Fethiye minibüslerinin kalktığı yere kadar götürüyor. Bizim gibi kampçılara
rastlıyoruz. Kabak-Faralya-Fethiye arası çalışan dolmuşlarda ücret 6 TL. Fethiye
otogara gelince Kaş için zaman ve ekonomik açıdan en hesaplı tur şirketini
arıyoruz. Batı Akdeniz firmasından 13 TL karşılığında biletimiz alıyoruz.
Yolculuk yaklaşık 2 saat sürüyor. Araç Kalkan’da duruyor. Bu şekilde kuşbakışı
olarak kalkan koyunu görüyoruz. Yine yol boyunca asfalt yolun altında ve inişi
epey zahmetli olan fakat ünü dünya çapında yaygın olan Kaputaş plajını görme
şansını buluyoruz. Fakat Kaş’da kaldığım günlerde de buraya gezi yapmadığımız
için ilerleyen zamanda huzursuz oluyorum ve söz veriyorum eğer bir kez daha Kaş’a gelirsem bu güzel, eşsiz masmavi plajda saatlerimi geçireceğim. Yolculuk
esnasında orta yaşlı bir beyefendi ile biraz sohbet ediyoruz. Kendisi Bodrumdaki yazlığından Kaş’ta yaşayan arkadaşını ziyaret etmek için yola
çıkmış. Fotoğraflar çekiyor. Arkadaşıyla beraber Küba ziyaretini planlamak için
25 yıl sonra Kaş’a gidiyormuş. Araç Kaş’a yaklaşınca beyefendinin biraz canı
sıkılıyor. Keza tüm tepelerin konut olduğundan bize şikâyet ediyor, yakınıyor.
Otogar’da iniyoruz, nerde kalacağımızı planlamadığımız için kaş kampingi
arıyoruz fakat fiyat memnun etmiyor. Bir iki otel sorup konuştuktan sonra bizim
için en uygun olan oteli seçiyoruz. Oda ve kahvaltı 35 TL
karşılığında anlaşıyoruz. Biraz etrafı geziyoruz. Küçük çakılda denize
girdikten sonra derya beach restauranta gidiyoruz. Eğer şezlongları kullanmak
isterseniz kişi başı sınır olan harcamayı öderseniz ücretsiz oluyor. Bu mekânı
beğeniyoruz. Müzikleri ve yemekleri gayet güzeldir. Kaş akşamları ise gayet
hareketli, çarşı içinde mavi bar var. Bu bar Kaş’ın en eski barıymış. Barda yer bulmak zor olduğundan karşısındaki kaldırımlarda da oturup eğlenilebilir.
8 Temmuz
Tekne turu fiyatlarını diğer beldelere göre pahalı buluyoruz ve
pansiyonumuzdan yardım istiyoruz. Onların tanıdığı bir firma sayesinde 35 TL
karşılığında Kekova adası ve civarlarına müthiş bir tekne gezisi yapıyoruz.
Özellikle Kaleköy-Simena adasında verilen 1 saatlik mola öyle yetersiz ki
sadece kalenin tepesine çıkıp saatlerce manzaraya bakabilirsiniz. Kaldı ki ev
yapımı güzel dondurması da mutlaka tadılmalı. Koylar ve batık kent görülmeye
değerlerdi. Tekne gezimiz bittikten sonra Kaş’ın yüksek yerlerine çıkıyoruz.
Tırmandıkça manzara güzelleşiyor.Kaş, dünyaca ünlü dalış merkezleriyle ve alternatif doğa sporlarını yapabileceğiniz (dalış,yamaç paraşütü gibi ) zengin güzellikleri olan bir ilçe. Kaş o kadar küçük bir yer ki tüm ilçeyi
gezerek kolayca dolaşabilir, çok sayıda ünlü kişiye de denk gelebilirisiniz.
Biz athena ekibine ve bir kaç dizi oyuncusuna denk geliyoruz. Akşam yemeği için
güzel bir lokanta buluyoruz. Semih adında bir garsonu çalışıyor burada. Kendisi
22 yaşında Konya Ereğli doğumlu askerliğini Van-başkalede yapmış bir genç. Kısa
sürede kanımız birbirimize ısınıyor ve güzel zamanlar geçiriyoruz. Bize çok uygun
fiyatlara lezzetli yemekler ikram ediyor. Antalya bölgesine meşhur olan
yumurtalı-tahinili piyazı ne kadar beğenmediysem helva’yı da o kadar
beğeniyorum.
9 Temmuz
Çukur bağ tarafına gidiyoruz. Antik tiyatroyu öğlen vakti
gezemiyoruz. Deniz'i de baraj suyu gibi olduğu için beğenmiyoruz ve meydana
geri dönüyoruz. Salep dondurmayı tadıyoruz. Tadını Antalya’da yediğim yanık
dondurmaya benzetiyorum. Son günümüze bolca dinlenip, yüzüyoruz. Akşam yine
kaldırımlarda otururken bir beyefendi ile daha tanışıyoruz. Kendisi derelerin
kardeşliği platformundan, metin lokumcunun arkadaşı. Hayat, doğa ve siyaset
üzerine uzun bir süre konuşuyoruz.
10 Temmuz
Gezimin geri kalan kısmını Antalya'da geçiriyorum. Düden ve Manavgat şelalesini, Alanya'yı, Olimpos'u 3.kez ve Antalya içinde güzel vakitler geçirme şansı buluyorum.
TURUNÇ |
GÖKOVA |
YASSICALAR |
KELEBEKLER VADİSİ |
ÖLÜDENİZ'E YUKARDAN BAKIŞ |
KABAK KOYU |
SHAMBALA |
SİMENA ADASI |
KAŞ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder