BOZCAADA
GEZİSİ- (17-21Haziran)
“Tanrı, Bozcaada’yı insanlar uzun ömürlü olsun diye yaratmış” diye
söylemiş Bodrumlu tarihçi Heredot. Bozcaada'yı gidip gördükten sonra Heredot'un bu söyleminde yanlış olduğunu söylersek haksızlık etmiş oluruz ve en fazla eksik kaldığını belirtebiliriz.
Okullar kapanır, kep atılır ve Bozcaadaya gidilir. Keza bu gezimin fikrini arkadaşlarıma üniversitede kantininde otururken vermiştim.
Cuma akşamı otobüsle Geyikliye doğru sefere çıktık sabah 9 gibi Geyikli iskelesine indik ve feribotla 30 dakikalık yolculuk sonrası ada’ya
ulaştık. Bozcaada, Çanakkale Boğazı Ege ağzının 18 deniz mili güneyinde, doğudaki anakara kütlesi Kumburnu mevkiine 3, Geyikli feribot iskelesine se 3.5 deniz mili uzaklıktadır. Komşu Gökçeada'ya 29 deniz mili uzaklıkta olup adanın çevresi 14 mil, yüzölçümü ise 42 kilometrekaredir. Feribot yolculuğunda eğer arka ön tarafta olursanız ada direkt
karşınızda kalmaktadır böylece izleyebilirsiniz özellikle yaklaştıkça net bir
şekilde kale ve evler görülebilmektedir. İskeleye yaklaştıktan ve indikten
sonra hissettiğim ilk şey minik bir düş kırıklığıydı. Çünkü ada beklenenden
ufak ve sarı bir bitki örtüsüne sahip görünüyordu. Ağaca rastlamak pek mümkün değil, tepeler sapsarı görülmektedir. Sırtımızda
çantalarla pansiyonumuzu aramamız 15 dk sürdü. Pansiyonumuz yaklaşık olarak
merkeze 300 metre uzaklıkta, iki odadan oluşan ufak bir ev. Zaten buradaki
pansiyonların hemen hemen hepsi evden bozmaymış. Elit pansiyon ve sahibi nilay
hanım ile eşi gerçekten çok sıcakkanlı ve konuşkan insanlar. Harika kahvaltılarıyla
özellikle reçelleriyle damağımızı fethettiler. Nilay hanım hamarat bir
kadınmış. Bütün bir sene korolarda şarkı söyleyerek ve ev işleriyle uğraşmış. Mutfakta
hamarat olduğu kadar müzikte yetenekliymiş kendileri. Genel olarak konakladığımız
odadan ve insanların tutumundan memnun kaldık. Pansiyondan çıkıp güzel bir
kahvaltı yaptıktan sonra adanın merkezini gezmeye başladık. Karnımız zil çaldığından iskeleye yakın bir kafeye oturup kahvaltı yaptık. Çay bahçesi kıvamında olan mekanda yer bulmak sıkıntı olabilir ve adaya has kargalar yemeğinize ortak çıkabiliyor.Gezimize öncelikle Bozcaada
kalesinden başladık.. Kale içinde bol rüzgâra maruz kalabilirsiniz. Mezar taşları,
toplar da görebilirsiniz. Kalede bolca gezinip fotoğraf çekindikten sonra yolumuzu uzatarak rum mahallelerini gezdik. pansiyona
geri dönüp mayolarımızı giyip plaja gittik. Minibüs ile yaklaşık 20 dk yolculuk
sonunda Ayazma’ya ulaşıyoruz. Ayazma en popüler plaj olmakla birlikte her
yaştan insanı görebileceğiniz, suyu soğuk fakat temiz bir plaj. İki Şezlong ve
şemsiyeye 12 TL ödedikten sonra keyfe koyuluyoruz. 3 kişi 2 şezlongda tatlı bir
kestirme yapıyoruz. Yol yorgunluğunu bu şekilde atmaya çalışıyoruz. Akşam otele
dönüş duş, yemek (Ev yemeği) şükrü usta lokantasında. Akşam limanda Çamlıbağ
şarabımızı alıp demleniyoruz. Adada 4 şarap üreticisi var. Ataol, Çamlıbağ,
Talay ve Corvus. En ilgisizi Ataol, en pahalı ve yenisi Corvus (Latincede karga
anlamına geliyormuş). Talay’ın şaraplarını lezzetli bulduk.
2.Gün
Güzel bir kahvaltıdan sonra, adayı bisikletle dolaşmaya karar veriyoruz. Kiralayan
yeri aramamız epey bir süre alıyor. Neyse sonunda bulduktan sonra 3 tane
bisikleti 75 liraya kiralıyoruz. Specialized marka kullandığım bisikletten epey
memnun kaldım. Ufak nevalemizi aldıktan sonra yola koyuluyoruz. Bu arada ada'da yeni bir uygulama ile naylon poşet kullanımı kaldırılmış Tuzburnu,
Akvaryum ve Ayazma’ya kadar doğusundan başlayıp güneydoğusuna rotamızı
çiziyoruz. Sıcak ve yorgunluktan ötürü saatler ilerledikçe rotamız kısaldı ne
yazık ki. Adada rampalar bisikletle çıkılır gibi görünse de denememekte fayda
var. Ben denedim kalp krizi geçiriyorum sandım. Yokuşları bisikletten inerek
çıkın, inişlerde ulaştığınız hızı ve o duyguyu yaşayın. Nefes almakta
zorlanabilirsiniz. Akşam 5 6 gibi ayazmaya vardık. Yolda bisikletlerle ters
yonden hareket eden bir çiftle karşılaştık dönüş yolu çok daha kestirme olduğu
için güzel bir yolculuk geçtiğini söyleyebilirim. Ada'ya geldiğinizde rampalar çok izin vermese de mutlaka bisiklet ya da motor kiralayıp her koyu ve diğer güzellikleri gezmenizi öneririm.
3.gün
Sabah yine güzel ve bereketli bir kahvaltıdan sonra Ayazma plajına gidip denizin keyfini çıkaralım istedik. Öğlen sıcağında fazla kalmamaya, yanmamaya çalıştık bu tatil
boyunca. Manzaralı ferah serin mekânda atıştırmalarımızı yaptıktan sonra otele
döndük. Akşamüstü iskeleye inip adanın en batısındaki Polente fenerini görmek
için tura çıktık. Tur güzergâhı bir gün önce bisiklet ile uyguladığımızın
benzeriydi. Tabii bisikletle çıkılan rampaları minübüs bile çıkarken
zorlanıyordu. 20 Haziran akşamı güzel bir günbatımında polente fenerine geldik
ve şarabımızı açtık yudumlamaya başladık. Manzara, rüzgâr gülleri gerçekten
büyüleyici ve romantik, çok güzel ve eşsiz bir vakit geçirdik. Akşam merkeze
döndüğümüzde Ataol şarapları satan mağazayı ararken yaşlı bir beyefendi ile
tanıştık. Kendisi daha sonradan konakladığımız oteldeki nilay hanımın babası
çıkıncı muhabbet uzadı ve akşam yemeğini vassilaki adında restauranta birlikte
yedik. Sıcak ot, karides tava ve 2 çeşit meze ana yemek olarak lipsos buğulama ki meşhur balık olarak geçiyor gecemizi keyiflendirdik. Ada'da gece hayatından bahsetmek gerekirse eğer yüksek sesli müzik yapan mekanlar arıyorsunuz size göre bir yer değil. İnsanların güzel ve temiz havada sakince yemeklerini yiyip, içkilerini yudumlayacakları hoş sohbetlerin ve anların paylaşıldığı bir yer arayışı içindeyseniz hemen gidin diyorum.
4.Gün
En uzun gün ve yolda geçiriyoruz. Sabah kalktım para çekmeye gittim sonra
otele döndük ve vedalaştık. Feribotla adadan uzaklaşırken dakikalarca
bakakaldım ve bir daha ne zaman geleceğim diye düşündüm, yolculukta Çanakkale
meydanda biraz rötar yaptık ve yandım’ın büyük sıkıntısı. Tekirdağ köftesi
yedik mola verdiğimiz bir yerde. Akşam 9 gibi İstanbul’a geldim. Aklımda hala
polente feneri gün batımı ve güzel geçirilen anlar.
Bir kahvaltı'da otel sahibinin sorusu üzerine
bir daha Bozcaada’ya eşimle gelirim demiştim. Fakat şimdi bakıyorum ki bu sene
tekrardan oraya gitme hayali kuruyorum.