Dünya Salon Atletizm Şampiyonası
tabiri caiz ise rüzgâr gibi geçti. Türkiye için büyük bir önem taşıyan bu
turnuvaya saha içinden pek olmasa da arka planından tanıklık ettim. Mezun
olduktan sonra kalıcı bir iş ararken aynı zamanda dönemsel işlerle de
ilgileniyordum bu vesileyle bir organizasyon şirketi aracılıyla 12 gün boyunca
şampiyonada çalışma fırsatı buldum. Görev alanım TV compound alanı diye
adlandırılan bölgede tedarik elemanı olarak çalışmaktı. İşin tanımını
anlatırsak turnuvayı yayınlayacak olan ulusal kanal TRT ve diğer ulusal
kanallar ile yabancı yayın kanalların salon dışındaki konumlandırılması ve
ihtiyaçlarının giderilmesiydi. Canlı yayın araçlarının konumlandığı bölgede
onlarca konteynırdan ve içindeki eşyaların yerleştirilmesinden sorumluyduk. Bu konteynırların içinde masa, klima, plazma
TV, bilgisayar, yazıcı ve telefon bulunmaktadır. İş basit gibi görünse de
içerdiği detaylar nedeniyle uğraştırıcıydı.
Gittiğim ilk günden başlarsam, 29
Şubat itibariyle bizim çalışacağımız yer yoktu. Günler içerisinde asfalt
döküldü, çevre düzenlemesi yapıldı. Salonu gezdiğim ilk gün ile turnuvanın son
günü arasında kocaman farklar vardı. Açıkçası neden bu kadar geç kalındı diye
eleştirdim ve hala eleştiriyorum. Çok önceden bu turnuvanın İstanbul’da
düzenleneceği kesinken hiçbir hazırlık yapılmaması her şeyin son günlere bırakılması
gelenek haline gelmiş Türk erteleyiciliğinin, her şeyi son ana bırakma
alışkanlığının sorgulanması gerektiğini gösteriyor. Işıklandırması ve koltuk
kapasitesini yetersiz buldum. Hummalı bir çalışma sonunda, yüzlerce insanın
dayanışma içinde çalışmasıyla salon tam anlamıyla şampiyonaya hazır hale
getirildi. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenme fırsatım da oldu aynı şekilde
nasıl bir kaynak israfı ya da fedakârlık yapıldığını görme fırsatım. Defalarca
kırılan merdivenler ve sökülen taşlar, asfaltlar…
Sporcular oyunlar öncesi ısınma hareketlerini
Sinan Erdem spor salonunda gerçekleştiriyordu. Bu anları da yakından izleme
fırsatım oldu. Sporcuları izledikçe kendi vücuduma ne kadar acımasız davrandığımı
fark ettim. Atletleri izledikçe insanın kilometrelerce koşası ve spor yapma
isteği uyanıyordu. Güzelliğinden ötürü göz hapsine aldığım Alina Talay’ın kadınlar
60 m engellide başarılı olması, hiç tanımadan yer verdiğim bana teşekkür ederim
diyen Pascal Martinot-Lagard salon içinde yarış kazanırken görmek sonra gidip
fotoğraf çektirmek güzel anılardı. Üzücü an ise kuşkusuz ki Ukraynalı sırıkla
atlamacı Hanna Shelekh’in yaşadığı talihsiz kazaydı. Korkutan bu kaza sayesinde
dünya sırıklı atlama rekorunu elinde bulunduran Sergei Bubka’yı yakından görme
fırsatım oldu. Kendisi uzaktan olduğu kadar yakından da karizmatik
görünüyordu. Şampiyonada yaklaşık 800
gönüllü yer aldı. Gönüllüler, atletlere özel ilgi gösterdi hatta bazı
gönüllülerini sınırı aşıp oyunculardan zorla formalarını alma isteği içerisinde
olduğunu gördüm. Turnuva boyunca yakından görüp fotoğraf çektirmek istediğim Yelena
Isinbayeva’yı ısınma salonunda denk gelemedim fakat ödül töreninden sonra salon
içinde rast gelip yakından görme ve fotoğrafını çekme şansım oldu. Kendisi
gerçekten alanındaki başarısı kadar güzelliği ve sempatikliğiyle dikkat
çekiciydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder