“La vie d’Adéle” ya da “Blue is the warmest color” lise
öğrencisi Adéle’in hayatı keşfetme çabasını, iki kadın arasındaki tutkulu aşk ve
sınıf farklılıkları üzerinden bize anlatmaya çalışıyor.
İlk cinsel deneyimini okuldaki erkek arkadaşıyla yaşayan Adéle
yine ilk görüşte Emma’ya âşık oluyor ve Emma üzerinden kendisini ve hayatı keşfetmeye
ve deneyimlemeye büyük bir şevkle başlıyor. Güzel sanatlarda okuyan Emma'nın
kendisini resmettiği tabloya bakarak, ”Tuhaf, bu hem benim hem de değil “
demesi Adéle’in kendini tanıma mücadelesini özetliyor.
Kechiche’nin izlediğim ilk filmi olması itibariyle yönetmenin
kamera kullanım tarzını bilmiyordum ama daha ilk dakikadan fark ediyorum ki tüm
film yakın çekimlerden oluşacak. Adéle’in dişlerine, dudaklarına, gözlerine,
yukarıdan topladığı saçlarına ve vücuduna o kadar yakınız ki sanki onu
dikizliyoruz hissine kapılıyorum. Film, bir Adéle güzellemesi gibi durmaya
başlıyor. Filmin geneline hakim olan doğallık olgusunu ilk dakikalardan
itibaren görüyoruz. Kechiche, oyuncularını filmin büyük bölümünde makyajsız
oynamasını istemiş yine oyunculardan senaryoyu dahi bir kere okumalarını,
diyaloglarında kelimelerin zorlanmadan kendiliğinden çıkması için ısrar etmesi
doğallığa ne kadar önem gösterdiğini fark ediyoruz. Adéle ağladığı zaman akan
gözyaşları yemek yerken dudakları kenarında kalan sosları ve burnundan akan
sümüğü dakikalarca bize gösteriyor.
Filmin en tartışılan tarafı da şüphesiz ki 10 dakikaya yakın seks
sahneleri. Gereğinden uzun tutulan sevişme görüntüleri ve Adéle in tek başına
olan sahnelerdeki çıplaklığı kadın vücudunun bir kez daha meta olarak
yansıtıldığı şeklinde eleştirildi. Kechiche’ye bir dikizci gibi hareket edip,
erkeklerin fantezileri için bu sahneyi çektiği konusunda eleştiriler yöneltildi.
Üstelik oyuncularda bu sahnelerin
defalarca çekilmesinden (film genelinde yaklaşık olarak 800 saat çekim yapılmış
ve seks sahnesinin çekimi 10 gün sürmüş ) ötürü çok zorlandıklarını dile
getirdiler. Fikrimce Kechiche bize tüm yönleriyle en doğallığı ile lezbiyen ilişkiyi
göstermiş. Kadın vücudunun ne kadar estetik olduğunu, arzularını tüm çıplaklığı
ile yansıtmaya çalışmış. İki kadın arasındaki aşkın en açık seçik haline tanık
oluyoruz. Adéle her defasında bize en doğal en yalın ve çıplak halini
göstermekten kaçınmıyor.
Filmde anlatılan aşk öyküsü o kadar gerçek olmaya başlıyor ki
biz izlerken iki kadının aşk yaşayabileceğini, bir ilişki sahibi olacağını öğrenebiliyoruz.
Özellikle bazı toplumlarda genel yargının yıkılması açısından önemli bir rol
oynuyor bu film fakat filmin genel amacının bu olduğunu söylemek haksızlık
olur. Altın Palmiye ödülünü aldığı vakit Fransa’da eşcinsel evliliğinin de
yasallaşması ilginç bir tesadüf olarak görülebilir.
Filmdeki müzik seçimleri, miting, gay pride, Adéle'nin doğum
günü partisi ve anaokulundaki çocukların tören sahnesi de iyi çekilmiş
sahnelerdi.
Adéle ve Emma arasındaki yıllara dayanan ilişki zamanla da karakterlerin
gelişmeye başlamasıyla olgunlaşınca ikili arasındaki aşkın ağır bastığı
dönemlerde önemsiz görünen farklar da sınıfsal düzeyde belirginleşmeye
başlıyor.
Örneğin iki aile arasındaki yemek sahnelerinde sınıfsal farklılıkları
çok bariz görüyoruz. Emma’nın ailesi sanatla ilgi sahibi, açık fikirli,
kızlarının sanatsal çalışmalarını destekleyen ve cinsel yönelimini benimsemiş, yemekte
istiridye ve deniz ürünleri tüketip sanat konuşabilen karşıt olarak Adéle’in
ailesi de yemekte spagetti bolonez yiyen orta gelirli bir aile profili çizen ve
Emma’ya erkek arkadaşın ne iş yapıyor diye sorup farklı cinsel kimlikleri
görmeyen bir aile yapısı. Emma’nın, Adéle’i dudağından öptüğünde ailenin tepki
vermemesi fakat Emma, Adéle da kaldığı zaman farklı odalarda uyumaları da bu
farklıkların detaylarını gösteriyor.
Emma ve Adéle arasındaki sınıfsal farklar arkadaş
çevrelerinde görülüyor. Adéle in okul çıkışına gelen Emma'yı gören arkadaşları Adéle
tepki gösterince aralarında tartışma çıkıyor ama Emma Adéle ‘i arkadaşlarıyla
tanıştırdığında ilişki gayet olağan karşılanıyor.
Filmdeki ayrılık sahnesi de çok başarılı. Emma’nın ilişkide en
başından beri erk tutum göstermesi bunu Adéle’in yemek hazırlaması ve
bulaşıkları yıkarken Emma’nın yatakta dergi okuması ve birçok sahnede
görebiliyoruz. Adéle’i sorgulaması ve sonunda Adéle'in yalanlarını
öğrendiğimizde ona tokat atması gayet başarılı performanslardı. İlgi çeken
nokta ise Emma'nın kendisini bir erkekle mi bir kadınla mı aldatıldığına
takılmasıydı. Peki, ayrılığın gerçek sebebi bir aldatmamıydı yoksa derin
nedenlerde var mıydı? Kechiche sanat camiasındaki sohbetleri bize gösterirken görüyoruz
ki cinsel özgürlük konusunda ne kadar sınırsız olunsa da mevzu sınıfsal farklılıklarına
gelince aynı özgürlüğün gösterilemediğini bir aşkın dahi nasıl kabul
göremeyeceğini ve yok olup gideceğini gösteriyor.