Mahmut Fazıl Çoşkun’un Uzak İhtimal (2009) filminden sonra
ikinci filmi olan Yozgat Blues,
alışveriş merkezinin zemin katında Fransızca şarkılar söyleyerek eş zamanda
belediyenin kursunda müzik kursu veren Yavuz’un (Ercan Kesal ) ve onunla müzik
kursu aracılığıyla bağ kuran Neşenin kesişen hikâyesini anlatıyor.
Yavuz ve Neşe şehirdeki yaşantılarından vazgeçerler ve
Yozgat’a gidip orada Delila adlı gazinoda sahne almaya başlarlar. İkili bu
süreç zarfında bir otel odasını paylaşırken Yozgat'da bir kadın kuaförü açma ve
evlenme hayalleri kuran Sabri ve yerel radyo kanallarına program sunan,
belediyede şiir dinletileri gerçekleştirilen ve insanı-kâmil adını verdiği
“otobiyografik” romanını yazan Kamil ile tanışırlar.
Yozgat Blues için ne tam bir mizah ne de dram filmi
denilebilir. Filmde yer alan ince espriler mizah yanını güçlendirirken geneline
hâkim olan melankoli ve hüzün havası da dram yönünü güçlendiriyor. Esasen daha
çok Yavuz’un ağırlıklı ruhsal betimlemelerini hedefliyor.
Filmin adı Yozgat Blues ama filmde kelimenin anlamıyla ne Yozgat
ne de blues (müzik türü) görülebiliyor. Buna rağmen Blues ‘un kelime anlamı
olan hüzün filmin geneline yayılmış. Yönetmenin kamera kullanımı da biraz
sıkıntılı gerçekleşiyor. Bir izleyici olarak odaklanma sorunu yaşadım.
Özellikle bize Yozgat'ın geniş planda gösterilmesini isterdim. Film boyunca
Yozgat’ın coğrafyasına, taşra manzarasına dair çok ufak görüntü görebiliyoruz.
Yönetmen bu durumu şu şekilde açıklıyor: “ Yozgat’ı bu kadar göstermek başından
beri bilinçli bir tercihti. Böylece karakterlere ve onların bize hissettirdiklerine
odaklanabilirdik. Otantik taşra manzaraları kullanmayı hiç istemedim
dolayısıyla mümkün olduğunca bu tür resimlerden ve mizansenlerden kaçındım”.[1]
Sonlardaki iki sahne dışında tüm dış mekânlar pasaj içlerinde çekilmiş. Aynı
şekilde Yavuz ve Neşe sahneyi çıktıklarında ne kadar seyirci olduğunu
göremeyişimiz, Yavuz’un yüzünün flu görünmesi yönetmenin vermek istediği
mesajla da ilişki olabilir.
Türk sinemasının genelinde gördüğümüz taşrayı bir zindan
olarak gören, zincirlerini kırıp büyük şehirlere gitmenin hayalin kuran ve
büyük şehirde tutunamayan insanların hikâyelerini anlatan filmlerden farklı
olarak Yozgat Blues şehirden gelen bir şehirlinin taşrada yolunu kaybetmesi,
tutunamaması ve ayak uyduramama durumunu anlatıyor. Bunu yaparken aslında şehirde
yaşayan birçok insanın bilmediği taşrada insanların nasıl yaşadığını ve
birbirleriyle kurdukları ilişkiyi göstermeye çalışıyor.. Yavuz tam bir şehirli
olduğu için tutunamayan oluyor. Neşe ise bu duruma daha kolay ayak uydurabiliyor,
Kamil’e sanatsal aktivitelerinde eşlik ederken, Sabri’ye kuaför dükkânı için
yardım edip onunla evlenme kararı alıyor. Fransızca şarkıya geri vokal yaparak
başlayan kariyerine türkü söyleyerek devam ediyor. Film boyunca Yavuzun söylediği
tek şarkı Joe Dassin’in 'L’été Indien' parçasını ise özellikle seçildiğini yönetmen şöyle
açıklıyor: “ Özellikle kitsch bir şarkı olsun istediğim doğru. Şarkının duygusu
ve sözleri bana Yavuz’un şarkısı olur dedirtti. Yavuz sanki hayali bir
sevgiliye söylüyor şarkıyı. Pastırma yazı da zaten tam olarak Yavuz’un durumuna
işaret ediyor; yaşlılığa geçerken son küçük bir macera. Hatta filmin adını da
bir ara ‘Pastırma Yazı’ olarak değiştirmeyi düşündük ama sonra vazgeçtik.”[2]
Sonuç olarak Yozgat Blues bir şehirlinin taşraya ayak
uyduramamasını ve yaşadığı ruhsal gelişimi ve taşra insanlarını olduğu gibi, eleştirmeden,
yargılamadan göstermeye çalışan ve mizaha yer yer başvuran samimi bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder