Nyhavn |
Öncelikle
gitmeden evvel havanın güzel olması, doğadan yana bir aksilik yaşanmaması için
dua ettim. Malum Kopenhag da diğer kuzey Avrupa ülkeleri gibi gri, yağmurlu ve
soğuk havasıyla biliniyor. İstanbul’da mevsim yaza dönmeye başlamışken yanıma
ince bir kazak, polar ve ince bir mont aldım. Gezinin ilk gününde iyi ki de
bunları çantaya koymuşum dedim.
Açıkçası bu
gezide diğer gezilerimdeki gibi saatlerce yürümedik. Akrabalarımız sağ olsun
bizleri çok iyi karşıladı, ağırladı ve yolcu ettiler. Üstelik şansımız yaver
gitti ki rastgele seçip aldığımız tarihler Kopenhag’da resmi tatile ve
karnavala denk geldi. Dolayısıyla akrabalarımız da pazartesi günü işlerine
gitmeyince birlikte zaman geçirmemiz kolaylaştı.
Uçağımız
geç bir saatte Kopenhag havaalanına iniyor. İniş esnasında Kopenhag ve Malmö (İsveç)
arasındaki Oresund Köprüsünü görüyorum. Pasaport polisi problem çıkarabilir mi
diye biraz tedirgin olsak da çok kibar bir beyefendi kısa sürede giriş
damgasını basıyor ve bavulları beklemeye başlıyoruz.
Akrabalarımın
Brondby Strand şehrinde yer alan evlerine sabaha karşı gelip sohbete başlıyoruz.
Yarın yorucu bir gün olacak, bol gezili ama buna rağmen gün doğmadan önce
uyuyamıyoruz.
Birinci gün,
hazırlanıp evden çıkıyoruz. Kopenhag, Danca da işitebildiğim kadarıyla
“Kubınhaun” şeklinde telaffuz ediliyor. Danimarka’da şehirlerarası mesafe çok
küçük. Evden çıktığımız yerden Kopenhag’a giderken birden fazla şehirden
geçtiğimizi öğrenince şaşırıyorum. Önce Valby’de ki Carslberg’in binasını,
üretim tesisini görüyoruz. Çok eski bir bina kocaman filler görüyorum.
Günümüzde aktif üretim tesisi olarak kullanılmıyormuş. Tur ve rehber eşliğinde
içerisini gezip, bira tadabilir ve Carslberg tarihini öğrenebilirsiniz. Biz
dışarıdan görmekle yetiniyoruz. Vesterbro caddesinden geçerken sağlı sollu
kafeler, restoranlar gözümüze çarpıyor. Tabii ki de bisikletliler. Her
yerdeler. Bir bisiklet sever ve kullanıcısı olarak cennete düşmüş gibiyim.
Çeşit çeşit güzel tasarımlı bisikletler ve her yaştan kullanıcıları muntazam
bir şekilde düzenlenmiş yollarda kurallara uyarak sürüş keyfine varıyorlar.
Bizde bisiklet spor olarak görülürken, Avrupa kültüründe yaşamın tam içinde
ulaşım aracı olarak kullanılıyor. İnsanlar takım elbiseleriyle, pantolonlarıyla,
etekleriyle bisikletlerini kullanıyorlar. Sürücüler ve yayalar, bisikletlilere
daha anlayışlı ve kontrollü yaklaşıyorlar.
Vesterbro
caddesinde ilerleyince sağ tarafımızda Tivoli Bahçeleri kalıyor. Tivoli
bahçeleri bir oyun parkından daha fazlası. İçeri giriş ücreti için bir ücret
ödemeniz gerekiyor. Daha sonra kullandığınız her oyun için yeni bir ücret
ödemeniz gerekiyor. Akrabalarımın fiyatları söyleyince Kopenhag standartlarının
bile üstünde gibi geliyor.. Arabamızı park edecek bir yer bulduktan sonra
Stroget caddesinde yürümeye başlıyoruz. Arabayı park ettiğimiz her yerde park
ücreti ödüyoruz. Hatta öğreniyorum ki kendi evinizin otoparkında bile yabancı
araçlar için park ücreti ödemelisiniz.
Stroget
caddesi bizim Bağdat Caddesi ya da İstiklal Caddesi mağaza ve kafeleriyle ünlü
bir cadde. Pahalılığıyla da ünlü haliyle. Örneğin döviz bozdururken döviz
bürosuna 7 Euro komisyon ödedim. Şansımıza bir sokak karnavalına denk
geliyoruz. Samba festivali tarzında güney Amerikalı gruplar müzik çalıp dans
ediyorlar. Kalabalıktan yürüyüşe devam edemiyoruz. Bu caddenin sonunda Nyhavn’a
varıyoruz. Nyhavn, Kopenhag tanıtımlarında gördüğümüz bilindik renkli evlerin
olduğu kanalın yanındaki bir bölge. Renkli evlerin altından kafeler ve tam
karşısında da oturma yerleri var. Zenginler kafelerde, alternatif arayanlarda yerlerde
oturarak eğlenebiliyorlar. Kartpostallık fotoğraflar çekmek için çok uygun bir
bölge. Aynı zamanda Nyhavn’dan kanal turu alıp gezi yapabilirsiniz. Biz de öyle
yaptık. Değişik fiyatlarda kanal turları var ve farklı dillerde rehberlik
hizmeti de veriyorlar. Biz çok memnun kaldık, tavsiye ederiz. Kanal turu
boyunca rehber bizlere önemli binaları gösterirken kısa bilgilerde veriyor. Küçük
denizkızı heykelini de bu turda görme şansı bulduk.
Kanal turunda çektiğim köprü |
Küçük Deniz Kızı |
Şimdi ise arabayla
kısa bir yolculuktan sonra Christiania’ya geldik. Bilenler bilir, bir ufak
araştırma ile burası hakkında bilgiye ulaşabilirsiniz. Christiania ile Kopenhag
arasındaki fark öyle bir büyük ki nasıl bir fark derseniz bu bölgede mimari,
insanlar her şey farklı. İçeri de uyuşturucu kullanmak ve satışı yapmak yasal
gibi. Ara sıra polis kontrolleri oluyormuş ama önceden haberleri olduğundan bir
problem olmuyormuş. İçeride kafeler, barlar, hediyelik eşya satışı yapanlar ve
yerleşik hayat süren insanların evleri var. Sanki bir festival, konser alanı
gibi düzenlenmiş bir bölge ancak yılın her zamanı böyleymiş. İçeride fotoğraf
yasak hatta telefon ile arama bile yapmak yasak galiba çünkü telefonu cebimden
çıkardığını gören bir görevli bizi sertçe uyarıyor. Kendilerine özel biraları
var. Organik olduğu şişenin üzerinde yazıyor. Bölgede bir göl var etrafında
yürüyüş yapabilirsiniz. Turistlerin çok ilgi gösterdikleri yer sakin ve yavaş
bir şekilde saatlerce gezilebilir.
Şimdi ise
Bakken [1]
adındaki dünyanın en eski eğlence parkı kabul edilen eğlence parkına gidiyoruz.
Burada giriş ücreti yok. Kopemhag’ın biraz dışında Klampenborg bölgesine yakın
bu eğlence parkında çeşitli oyunlar ve yemek alanları bulabilirsiniz. Aynı zamanda
bu bölgede büyük bir orman var. Bu ormanda geyikleri görme şansınız da var.
Dünyanın ilk ağaçtan yapılma roller-coasterına binebilirsiniz.
İkinci
günümüzde bir başka şehir olan Helsingor’a gidiyoruz. Yol üstünde Fredensborg
sarayı dışarıdan görüyoruz. Nöbet değişimine denk geldiğimizden askerlerinin
ritüelini ve kıyafetlerini de görme şansını yakaladık.
Nöbet değişimi olsa gerek |
Helsingor
da Danimarka’nın büyük şehirlerinden. Nüfusu yaklaşık olarak 60.000 kişi.
Burada da gezilecek yerler var. En önemlisi de Shakespeare’nin eserlerinden
Hamlet’in geçtiği yer olan Kronborg Kalesi. Helsingordan İsveç’in Helsingborg
şehrine vapur seferleri oluyor. Mesafe çok yakın 20 dakika kadar sürüyormuş.
Biz geçemedik, buraya kadar gelmişken İsveç’te bir şehir görmek isteyenler bu
geziyi de yapabilir.
Para-Ekonomi
Kopenhag,
Avrupa birliği ülkesi olmasına rağmen Euro değil, Kron kullanılmakta. Bizim
gezimiz esnasında 1 Euro=7,45 krona tekabül ediyordu. Fiyatlar bilindiği gibi aşırı
yüksek. Zaten gezilerimden anladığım kadarıyla Avrupa’da kuzeye çıktıkça
fiyatlar yükseliyor. Örnek açısından bir dürüm 35 kron yaklaşık olarak 5 Euro,
1 sigara 40-45 kron gerisini siz hesaplayın. [2]
Ancak
ücretlerde buna bağlı olarak yüksek. Genel olarak halkın refah seviyesi de yüksek.
Fakir insan yok gibi.
Hava durumu
Danimarka
bol yağış alan ve her daim rüzgârlı belki bir ülke. Muhtemelen yazın en güzel
zamanlarını yaşıyordum ama bizim tarih seçimimizde gayet başarılıydı.
Vardığımız gece hafif yağış vardı. Ertesi gün parçalı bulutlu bir havada güneş
çıksa da ısınsak diyorduk. İkinci gün güneşlenmeye çok müsait bir hava vardı.
Yalnız güneş gitti mi, gölge ya da gece olduğunda ciddi soğuk oluyordu. Dönüş
günümüzde ise Klasik Kopenhag havası yağışlı ve kapalı bir gökyüzü bizi
uğurladı.
Ulaşım
Biz araç
kullandığımız için toplu taşıma hiç kullanmadık. Gitmeden evvel yaptığım araştırmalardan öğrendiğim havaalanından şehir
merkezine direkt tren var ve çok kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Yine son gün
havaalanında gördüğüm gibi ücretsiz otobüs servisleri de var.
Özetle Bir
gezginseniz yolunuz mutlaka Kopenhag’a düşecektir. Kopenhag, temiz sokakları,
bisiklet kültürü, değişik mimari ile inşa edilmiş devlet binaları, evlerin
çatılarının şekli, refah ve sosyal devlet anlayışının halka ve sokaklara
yansıması, Michelin yıldızlı restoranları ve görülmeye değer bir şehir.
Nyhavn başka açıdan |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder