12 Haziran 2015 Cuma

Yine Yeniden Bozcaada-Assos

1 Mayıs Cuma gününe denk gelince arkadaşlarla uzun zaman önceden ne yapalım nereye gidelim diye tartışmaya başladık. Planlarımız süreç boyunca değişse de araba kiralayıp şöyle Çanakkale-Bozcaada hatta oradan da Assos’a kadar yolumuzu düşürme de karar kıldık. Daha önce aynı sene-2011-içerisinde Bozcaada ve Assos’a gitmiştim. Bu sefer kendim için daha bir yemek ve fotoğraf ağırlıklı gezi olmasını planladım. Aynı zamanda daha önceden buralara gitmeyen arkadaşlar içinde güzel bir hafta sonu olacağı için mutluydum.
Geziye kısa bir süre kala kadar alıp araç kiralamaktan vazgeçip babamdan arabayı bize vermesini rica ettim. Genelde babam bu konuda katı olsa bu sefer beni de şaşırtan çabuklukla olur deyince geriye bir tek kalacak yer ayarlamak gerekiyordu. Haftalar öncesinden arkadaşlarım o tarihlerde kalabalık olacağını söylemelerine rağmen açıkçası bu duruma çok da öyle bir ihtimal vermiyordum. Kim gider ki daha yaz gelmemiş, temmuz ayında bile deniz suyu soğuk olan Bozcaada’ya diyordum ki aradığımız otellerde yer olmadığını öğrenince bir de yola çıktıktan sonra Geyikli iskelesindeki feribot kuyruğunu görünce kısa süreli bir şaşkınlık yaşadım.
Saatlerce Geyiklide feribot sırası bekledikten sonra nihayet Cuma öğleden sonra adaya gelebiliyoruz. Şimdi kalacak yer içinde aklımın hep bir ucunda bulundurduğum ama arkadaşlarla paylaşmadığım Ada Kampingi önerdim. Aradık, yer varmış şansımız yaver gitti iki boş çadır geceliği 30 TL’ye ayarladık. Ben her ihtimale karşı uyku tulumu ve matı hatta çadırı bile arabanın bagajına atmıştım. Ancak gerek kalmadı. Kamping çadırında bir yatak, yorgan ve battaniyenin bulunması çok işimize geldi.
Arabayla tekrar ada merkezine gelip bir ufak tur atıp yemek için bir yerler aramaya başladık. Listemizde iki üç tane mekân vardı fakat onlar da daha servise başlamamışlar ve rezervasyon ile alım yaptıklarından yer bulamadık. Açlık iyice mideye vururken bir mekânın boş masaları karşımıza çıkınca hemen oturuverdik. Mekânın ismini kalkarken öğrenecektim. Kapı 14. Yediğimiz her şey özellikle meze, kalamar ve balık çok lezzetliydi. Servis de hızlı ve kibar. Yalnız rakıyı seçerken dikkatli olmakta fayda var.  Alkol anlamında demiyorum Çünkü hesabı ödeme aşamasında 35 cc ala rakıya 105 TL ödeyeceğimizi görmek pek hoş olmuyor.

Karnımızı iyice doyurduktan sonra kale altından sahil kenarında yürüyüş yapıyoruz. Dönüp çınar altında sakızlı muhallebiyi yiyoruz. Küçük porsiyon ama fiyat 10 TL. Yol yorgunluğu da eklenince kamp alına dönüyoruz. Gece inen soğuk biraz korkutsa da bizi battaniyelere sarılıp uyuyakalıyoruz. Çadırda yatmayı ama daha çok uyanmayı, toprağa yakın uyumayı ve uyanmayı havayı, güneşi hissetmeyi çok seviyorum.


Ertesi gün adanın eski ve daracık sokaklarında gezintiye çıkıyoruz. Yarın için planımızı yaparken büyük bir problem bizi bekliyor. Yarın için adadan dönüş seferleri dolmuş. Rezervasyon da yaptıramayınca akşam 19.00 feribotu ile Geyikliye geçmeyi kesinleştirip kısıtlı saatimizi en etkili şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Maalesef ki hava öğleden sonra biraz kapatıyor. Denize girmemiz mümkün değil. Hem su soğuk hem de çıkınca rüzgârla üşüyorsunuz. Ayaklarımızı sokmakla yetiniyoruz. 4 yıl önce denize girdiğim, güneşte kavrulduğum yerler aynı olsa da zaman ve hava durumunun insanların hissettiklerini ve çevreyi ne kadar değiştirip etkilediğini bir kez daha görüyoruz.
Öğleden sonra polente fenerine gittiğimizde kapalı olduğunu görüyoruz. Rüzgâr türbinlerinin olduğu yer akşamüstü gün batımı manzarası için açılıyor anladığım kadarıyla. Bir yolunu bulup içeri girip burna kadar gittiğimizde 4 yıl önce güneşi batırdığımız durgun sıcak yerde şimdi yeller esiyor.
Akşam feribota binip Assos’a doğru yola çıkıyoruz geziye çıkmadan önce Assos’ta da kalacak yer bulamamıştık. Neyse ki Bozcaada’da aradığımızda bir yer bulmayı başarabiliyoruz.
Hava kapıyor ve yağmur başlıyor. Assos’a vardığımızda yolu uzatarak geldiğimizi öğreniyoruz. Normalde dümdüz bir yol varken biz kıyı şeridini ve eski köyleri de yolumuza katıp gelmişiz.
Akşam yemeği için Assos Köyüm Restoranı tercih ettik. Et yemeklerinin kalitesinden memnun kaldık yalnız mezeler aynı kalitede değildi. Güzel bir terası var, eğer kediler sizi rahatsız etmiyorsa keyifli bir yemek yiyebilirsiniz.
Ertesi gün kahvaltı için Küçükkuyu yoluna çıkıyoruz. Deniz kenarında sıra sıra dizilmiş restoran ve kahvaltıcılar var. Yalnız sezon tam olarak açılmadığından bazı mekânlar hizmet vermiyorlar. Aklımızdaki restorana da tam olarak bu yüzden gidemedik. Onun yerine bitişiğindeki Cihat Ustanın Yerine gittik. Serpme kahvaltı, masaya gelen tabak sayısının hesabını tutamadık. Çok güzel lezzetler, üstelik deniz kenarındasınız. Mis gibi oksijen ve zengin kahvaltılar. Kendimizi şımartıyoruz. 20 TL kişi başı ücret ödüyoruz.
 Tekrardan Assos’a dönüp Athena Tapınağına çıkıyoruz. Buranın manzarası ve havası çok essiz. İkinci gelişimde 3.kez çıkmış olsam da aynı heyecanın yaşıyorum. Masmavi deniz, kıyılar ve karşıda Midilli adası uzanıyor.
Limanı da gezdikten sonra yavaştan dönüş yoluna çıkıyoruz. Acelemiz yok esasen yol üzerindeki antik kentlere ve Çanakkale, Gelibolu Milli parkına uğrayacağız.
Bu sefer düz yoldan kısa sürede Truva Antik Kentine varıyoruz. Truva hakkında bilgi vermeyeceğim ama gezilmesi kolay, iyi düzenlenmiş bir antik şehir. Kat kat yerleşim yerleri görülüyor. Milli parkın girişindeki temsili Truva atı herkesin ilgisini çekiyor. İçine girip, yukarıya çıkıp fotoğraf çektiren insanların sayısı epey fazla. Yine turistlerin özellikle Almanların yakın bir ilgisi olduğunu gördüm. Bunun nedeni de burada yapılan kazılar sonucu çıkarılan bazı değerli eşyalar Almanya’nın Berlin şehrinde sergilenmesi olabilir diye düşünüyorum.


Truva antik kentinden sonra Çanakkale merkeze varıyoruz. Kısa bir süre feribot için bekledikten sonra Gelibolu’ya geçiyoruz. Niyetimiz bazı şehitlikleri ve önemli yerleri gezmek. Fakat hem turist kalabalığı hem de mesafelerin büyüklüğü ile her yeri gezme fırsatımız maalesef ki olmuyor. Abide’ye gitmeyi seçiyoruz. Yol üstündeki Kilitbahir kalesi, Hamidiye ve Mecidiye Tabyaları, Seyit Onbaşı, Çanakkale Şehitleri Abidesi, Morto Koyu başlıca gezdiğimiz yerler oldu.
Özellikle Çanakkale Şehitleri Abidesi yapılış amacı, görkemi ve bulunduğu yer itibariyle mutlaka görülmesi, hissedilmesi gereken bir bölge. Çanakkale de dâhil olmak üzere Gelibolu Milli Parkı için 2 tam gün her yeri gezmeniz için yeterli olacaktır.

Bir gezinin daha sonuna gelirken dönüş trafiği bizi karşılıyor. Kısa süreli tatillerde yakın yerlere gitmenin sıkıntısı ulaşım ve konaklama açısından problem yaratsa da insanlar doğaya ve tatile ihtiyaç duydukları sürece bu problemler pek bir sıkıntı yaratmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder