Roma 1.Gün
Roma’ya rahat bir yolculuk sonunda
iniyoruz. Sıkıntısız ve çabuk bir şekilde vize polis kontrolünden geçiyoruz ama
ne yazık ki aynı şey bavul için olmuyor. Uzun bir süre bavulların gelmesini
bekliyoruz. Aldığımız gibi çıkışı bulmaya çalışırken turist infodan yardım
alıyoruz. Otobüsler yan yana dizilmiş 5 Euroya biletimizi alıyoruz.
Hostelimizin olduğu Termini bölgesine 1 saate yakın yolculuktan sonra
ulaşıyoruz. Roma’ya gelmeden bir gün önce okuduğum güvenlik sorunlarından ötürü
Termini ve bölgesinden biraz çekiniyorum. Gece karanlığında otobüsten
indiğimizde hosteli bulmamız zor olmuyor. Termini bölgesi Roma’da göçmenlerin
yaşam mücadelesi verdiği bir bölge. Merkez tren istasyonu da burada bulunuyor
ve şehrin birçok yerine bu bölgeden metro ile kolayca ulaşabiliyorsunuz.
Hostele vardığımızda eşyaları bırakıp
akşamımızı değerlendirmek istiyoruz. Termini istasyonuna tekrardan yürüyüp
metro ile Spagna istasyonuna gidip oradan İspanyol merdivenleri gezelim diyoruz. 1 günlük bilet ile 7 Euro karşılığında istediğiniz
kadar kullanabiliyorsunuz. Spagna durağında inip meşhur İspanyol merdivenlerine
gidiyoruz. Ortadaki yine meşhur çeşmede (Fontana della Barcaccia) fotoğraf
çekinip ara sokaklarda kısa yürüyüşlere başlıyoruz. Trevi çeşmesini de gece
görüyoruz. Maalesef ki restorasyonda olduğundan için görkemini ve gerçek su ve
ışıklandırma rengini göremiyoruz. Ayrıca burayı bir meydan gibi hayal etmiştim
ama daracık bir sokakta olduğundan çok sıkışık bir bölgede kalıyor ve hem para
atmak hem de fotoğraf çektirmek güç oluyor. İlk gecenin ve saatin geç
olmasından ötürü Mc donalds’da yemek yedikten sonra berberini metrosu ile
hostele geri dönüyoruz.
2.Gün
Asıl gün bugün. İlk hedefimiz ana
odak noktamız Colleseum-Kolezyum. Marketten Kahvaltılık bir şeyler aldıktan
sonra Santa Maria Maggiore basilikasına yürüyüp kahvaltıyı merdivenlerde
yapıyoruz. Bazilika Roma'da mutlaka görülmesi gereken çok popüler olmayan
yerlerden bir yer. Burayı ilk gördüğümde sıradan bir yer olarak düşünmüştüm ama
içeriye adımı attığım anda düşüncelerim değişti. Görkemli bir yapı ve eğer
girdiğim ilk kilise böyleyse diğerleri nasıl olacak diye düşünmeye başladım.
Bazilikadan çıktıktan sonra Kolezyuma
yürümek ile metro ile gitmek arasında tereddüt yaşıyoruz. Hazır metro
kartımızın olması ve yorulmamak adına metroyu tercih edip mavi hat ile direkt Kolezyum
durağında iniyoruz. Hep fotoğraflardan gördüğümüz yapı canlı canlı gözlerimizin
önünde bir o kadar da bilet sırası dikkatimi çekiyor. Çok duymuştum meşhur sıra
kuyruklarını ve ilk gün tanışmış olduk. Sıraya geçiyoruz kısa süre sonra
geliyor sıra ama öğreniyorum ki bu beklediğimiz süre sadece bilet almak için
içeri girme sırasıymış. Ondan sonrada bilet almak için sıra bekliyoruz. Neyse
ki burası kolezyum içinde olduğundan çok güneş almıyor ve sıcak rahatsız
etmiyor. Uzunca bir süre bekledikten sonra biletimizi alıp içeri adımımızı
atıyor. Turlarımızı atıp fotoğraflarımızı çektirten sonra çıkıyoruz.. Çok
kalabalık olduğundan fotoğraf çekmek ve çekinmek de güç oluyor.
Kolezyumdan çıktığımız gibi Roma Forumu ve Palatino tepesine yöneliyoruz. Aldığımız bilet (12€) buralarda da geçerli. Burada da ufak bir sıra bekledikten sonra içeri giriyoruz ve ilk olarak sol taraftan Palatino tepesine yöneliyoruz. Büyük bir bahçe içerisinde yer alan bu bölgede insanlar çimler üzerinde dinlenebiliyor, manzaranın tadını çıkarabiliyorlar. Tüm alanın gezmek epey zaman alıyor, ağırdan da alıp manzaranın tadına varıyoruz. Sonrasında aşağıya inip Forum alanını geziyoruz. Antik kent gibi düşünebilirsiniz. Eski Roma diye tabir edilen bölge burasıdır.
Forumdan çıkıp Emperyal caddesinde
kalabalık ile birlikte yürüyüp Piazza Venezia’ya ulaştığımızda Vittorio
Emanuele anıtı tüm ihtişamlığı ile karşımıza dikiliyor. Merdivenlere oturup, kiliseyi
gezdikten sonra bir kuyruk görüyoruz ki gidip bakıyorum. Asansör sırasıymış.
Manzara muhteşem olabilir ama çıkmaktan vazgeçiyoruz ve Via del Corso caddesine
yürüyoruz. İncecik uzun bir cadde ama Roma’nın iki meydanını birbirine bağlaması
ve birçok turistik yere de yakın olması itibariyle adeta damar gibi bir cadde.
İspanyol merdivenlerine yakın bir yerde gördüğümüz restoran için yönümüzü oraya
çeviriyoruz. “Restorante 34” adlı mekân fiyatlar makul sayılabilir ama kalite
çok iyi değil özellikle servis tabak ve bardaklarının temizliğine dikkat edilmeli.
Özellikle servis ücreti de alıyorsanız.
Yemekten sonra tekrar Via Del Corso'ya
çıkıp sonuna kadar yürüyüp bir başka büyük ve geniş meydana Piazza Del Popolo
ulaşıyoruz. Canlı müzik, gösteri yapan insanlar ve onları izleyenler… Simetrik kiliseleri
karşınıza aldığınıza solunuzda bir tepe göreceksiniz. Oraya merdivenlerle çıkıp
batan güneşi izliyoruz. Aynı zamanda Villa Borghese’nin de girişi burası.
Bisiklet süren insanlar, paten kayanlar kalabalık ve hareketli bu park şehrin
dışında değil kalbinde yer alıyor. Yarın buraya gelip bisiklet kiralayıp
bölgeyi gezmeyi planlıyoruz. Şimdi Merdivenlere gidip biraz soluklanıp hostele
dönmeye karar veriyoruz.
3.gün
Bu sabah metro yerine gezeceğimiz
bölgelere yürümeye karar veriyoruz. Hostelden çıkıp Piazza Del Republica,
Piazza Del Berberini ve Via Veneto Caddesinden yukarı çıkıp Villa Borghese
geliyoruz. Yol üstünden şahane meydanlar, heykeller ve kiliseler var. Kahvaltıyı
Fontana Del Tritona Çeşmesinde yapıyoruz.Villa Borghese geldiğimiz gibi 1
saatliğine bisiklet kiralayıp etrafı turluyoruz. Galeri Borghesi kapalı
dışarıdan görmekle yetiniyoruz. Bir de bu çevrede Hayvanat bahçesi var
zamanımızın yetersiz oluşu ve bisikletten ötürü pas geçiyoruz.
Öğlen yemeği için Spagna meydanına
dönüp Via Del Croce caddesindeki makarnacıya Pastificio yetişiyoruz. Günde
sadece 13.15 saatleri arasında çalışan bu mekân 2 çeşit makarna satıyor. Eğer mekân
içinde yiyecek olursanız şarap ve su içinde para ödemiyorsunuz. 1 tabak makarna
fiyatı ise 4 Euro. Çok lezzetli buluyorum, üstüne bir de Pompi adlı mekânda
tiramisu yedikten sonra aynı fiyata keyfim iyice yerine geliyor. Mekânlara ayrı
sayfada değineceğim.
Artık Navona Meydanı ve Pantheonu görme zamanı. Farklı yoldan gidip nehri ve St.Peter'in kubbesini gördükten sonra önce Navona meydanına varıyoruz. Çok kalabalık olduğu kadar çok da sıcak. İstanbul’da hasret kaldığımız sıcak ve güneşli hava Roma’da bizi hem mutlu hem de rahatsız ediyor. Meydan çok güneş aldığından fazla zaman geçiremiyoruz ve Pantheona yürüyoruz.
İlk gördüğümden sanki bu yapı uzaydan
buraya atılmış, etrafındaki her şey buna uygun olarak inşa edilmiş izlenimi
yaratıyor. O dar sokaklardan geçip karşımıza bu dev yapı çıktığından dilimizi
tutuluyor. Gidip bir kafede espresso içip soluklanıp içeriye giriyoruz.
Pantheon asla es geçilmemesi gereken bir yer. Hemen yakınındaki Sant'Ignazio di
Loyola kilisesi de görülmeli.
Şimdi Campo Del Fiori meydanındayız.
Kurulan pazarın toplanma ve ortalığın temizlenme telaşına denk geliyoruz.
Meydanın ortasındaki dikkatimi çeken heykelin kim ve neyi anlatıyor İstanbul’a
döndüğüm zaman anlayabilecektim.
Acıkan karnımızı doyurmak için mekân
arayışı içerisindeyiz. Kötü bir pizza ve güzel bir dondurma ile karnımızı doyurduktan
sonra Navona meydanına gezmeye başlıyoruz. Hava öğlen ne kadar sıcak ise akşam
da o kadar soğuk oluyor. Meydanda çizerler, ressamlar, müzisyenler, ateşle
oynayan göstericiler, müzisyenler. Karnaval meydanı demek yanlış olmaz.
Resmimizi çizdirelim diyoruz ama kırışmadan onu eve götürmek mümkün
olmadığından vazgeçip ısınmak ve bir şeyler içmek için meydan yakınındaki İrısh
pub’a uğruyoruz.
Dönüşte otobüs ile 64 numara hostele
dönüyoruz.
4.gün
Bugün tüm günü Vatikan ve bölgesine
ayıracağız. Yorulacağımızı düşünüp metro ile bölgeye ulaşmaya karar veriyoruz. İndiğimiz
gibi bir şeyler yemek istiyoruz bir pastanede duruyoruz. Kahve ve sandviç ile karnımızı
doyurup kalabalığı takip edip St.Pietro meydanına yürüyoruz ki kuyruğu
gördüğümde bir eyvah çekiyorum. Tekrardan Vatikan’ın girişini arıyoruz. Bir
önceki gün internetten aldığımız biletler sayesinde sıra beklemeden içeri
giriyoruz. Bir harita alıp Vatikan içinde kayboluyoruz. Her yerde küçük küçük
sergi alanları ve müzeler, haritayı anlamaktansa her yeri dolaşmaya ve
tabelaları takip etmeye odaklanıyoruz. Saatler sonra kalabalık bir grup
şeklinde müzelerin ve odalarından içinden geçerek Sistine Şapeline ulaşıyoruz. Daracık
odalardan geçerken bu odaları gezmenin en güzel yolunun sedyede yatarken
olduğunu konuşuyoruz. Çünkü tavanlarda çok şahane eserler var ve bakarken bir
süre sonra boynunuz yorulabiliyor. Küçücük odalardan tünel gibi yerlerden geçip
Sistine Şapeline vardığımızda ise bambaşka bir dünyaya giriş yapmış oluyoruz.
Sayfalarca yazı yazılabilir burası hakkında ama gelmeden önce tavan ve karşı
büyük duvar hakkında biraz okumakta yarar var. Michelangelo burada mucizeler
yaratmış. Herhalde Dünya sanat tarihinin en değerleri eserlerinden birini
gözlerimizle görüyoruz. Karşı duvar beni büyülüyor. Renk ve çizimleriyle.
Fotoğraf çekmek yasak, görevliler sessizlik konusunda devamlı uyarılarda bulunuyorlar.
Burada da boynumuz tutuluyor tavandaki resimlere bakmaktan. Dünyanın en çok
ziyaret edilen yerlerinden birisi ve Papalık seçimlerinin yapıldığı yer olarak
belirtiliyor.
Şapelden çıktıktan sonra ana çıkışa
yönelip meşhur spiral merdivenlerden aşağıya iniyoruz. Müzenin çıkışında
hediyelik eşya satan yerlerde Sistine şapeline ait yap-pozlar dikkatimi çekiyor
ne yazık ki bunları da taşıma probleminden ötürü alamıyorum. Müzeden çıktığımız
gibi St.Pietro meydanına yürüyüp St.Peter bazilikasına gidiyoruz. Ama
öncesinden muhteşem bir dondurma alıyoruz ve sırada beklerken bitiriyoruz. Bazilika
Katolik Dünyasının 1.numaralı bazilikası olarak kabul ediliyor. İçerisi de aynı
sıralamayı hak ediyor. Devasa bir yapı, kendimi küçücük hissediyorum. Hiçbir
görkemden kaçınmamış Katolikler. Her duvarda her küçük şapelde başka bir eser,
şaheser bulunuyor. Ayrıca buranın kubbesine de çıkmak mümkün asansör +merdiven
ile bir ücret karşılığında kubbeye çıkıp Roma’daki hemen hemen tüm yapıları ve
şehri tepeden görebilirsiniz. Merdivenler biraz dar, çıkması zor olsa da
yukarısı her şeye değiyor. İnerken de ara terasta dinlenip hava alabilirsiniz.
Meydanda dinlendikten sonra Angelo
Kalesine gidiyoruz. Güneş yavaştan Vatikan’ın arkasında batıyor. Muhteşem
manzaralar ortaya çıkmaya başlayınca makinelere sarılıyoruz. Kaleye girmeyip, köprüden
geçip nehir kenarından Ponte Sisto köprüsüne kadar yürüyoruz. Hedef
Trastevere..
Kısa bir yürüyüşten sonra
Trastevere’ye varıyoruz. Yemek için güzel bir yer bulup en güzel pizzayı ve
tatlıyı yiyoruz. Üstüne de ara dar sokakları dolaşırken hadi bir bira içelim
diyoruz. Keşke daha fazla gecemizi burada geçirseydik. Roma ‘da galiba gençlerin
en çok olduğu bölge burası. Dönüşte tekrardan Campo del Fiori üzerinden otele
otobüsle dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder